.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}
Sağlıklı Yaşam Konuları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sağlıklı Yaşam Konuları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Eylül 2023 Pazar

Kendi hastalığınıza kendiniz teşhis koymayın: Bir doktora gidin.

 Gençlik yıllarım...

Akdeniz bölgesindeki bir ilçemizde batarya/bölük komutanıyım.

Eğitim alanındaki binada bulunan odamda evrak işleri ile ilgileniyorum.

Haberci, tabur komutanı bataryaya geliyor deyince dışarı çıktım. 

Tekmil vermek için komutana doğru koşmaya başladım. 

Komutan bana doğru yürürken birden durdu ve iki büklüm yere yığıldı. 

Yanına yaklaşınca kustuğunu ve karnını tutarak acı içinde inlediğini gördüm.

"Komutanım, neyiniz var?" diye sorunca: "Bende prostat var herhalde. Bir süredir böyle oluyor. Beni hemen hastaneye götür." dedi.

Park yerinden arabamı aldım.

Komutanı arabaya bindirip ön koltuğa oturttum.

Ben de şoför mahalline geçtim.

İlçede bir devlet hastanesi vardı ama askeri hastaneye gitmek istedi.

Bunun üzerine ilçeden ayrılarak komşu ilde bulunan askeri hastaneye doğru yola çıktım.

Hastaneye varmamız bir saatten fazla sürecekti.

Fakat daha yolun yarısına gelmeden komutanın ağrıları iyice arttı.

Bu arada öğürmeye başladı.

Pencereyi açarak dışarıya kustu.

Daha rahat kussun diye yolun sağında durdum.

Bir kasabanın girişine yakındık.

Etrafa bakınırken kasabada bir sağlık ocağı olduğunu gördüm.

Bunun üzerine arabaya binip sağlık ocağına gittik.

Sanırım öğlen arasıydı.

İçerde doktordan başka kimse yoktu.

Onun yardımıyla komutanı omuzlayıp içeri götürdük.

Muayene masasına sırt üstü yatırdık.

Ben doktora durumu anlattım.

Doktor komutana; "Prostatın böyle bir göstergesi yok. Size hangi hastanede bu teşhisi koydular?" dedi.

Komutan doktora gitmediğini, kendisinin prostatı olduğunu tahmin ettiğini söyledi.

Bunun üzerine doktor bir kağıda bir şeyler yazıp bana verdi.

"Bir sonraki kasabada bir eczane var. Bu kağıda yazdıklarımı alıp hemen gel." dedi.

Dediğini yaptım.

Eczaneye gidip kağıdı eczacıya uzattım.

O da kağıtta yazanları bir poşete koyup bana verdi.

Hızla geri döndüm.

Komutan masada kıvranıyordu.

Acıları daha da artmıştı.

Doktor; "Şu anda burada kimse yok. Bana yardım et, sonda takacağız. İdrar çıkaramıyor. İdrar biriktiğinden kıvranıp duruyor." dedi.

Sonra da "Komutanın ellerini sıkıca tut ve sakın bırakma." diye devam etti.

Dediğini yaptım.

Ellerini zor zapt ettim çünkü sonda takma olayı çok acı veriyordu.

Bir süre sonra hortumun ucundan idrar akmaya başladı.

Çok fazla birikmiş olmalı ki uzun süre aktı.

Aktıkça da komutan rahatladı.

İdrar bitince doktor sondayı çıkardı.

Komutana; "Bunun prostatla alakası yok. Muhtemelen taş döküyorsun. Taş, idrar yolunu tıkamış olmalı." dedi.

Doktora teşekkür edip yola devam ettik.

Komutan hala aynı fikirdeydi.

"Bu pratisyen hekim, nereden bilecek? Bende bu ağrılar bir süredir ara ara oluyor. Bir haftadır iyice arttı. Muhtemelen prostattır." diyordu.

Ben "Adam doktor, elbette o bizden daha iyi biliyordur. Keşke kendinize teşhis koymasaydınız. Bir üroloğa gitseydiniz." dedim ama dinletemedim.

Bir süre sonra hastaneye vardık.

Üroloji bölümüne gittik.

Muayene, tahlil, film vb. faaliyetlerden sonra doktor, böbreklerinde taş/kum olduğunu bunu döktüğünü, iri parçalar dökülürken hem idrar yolunu çizerek zedelediğini hem de idrar çıkışı zorlandığından idrar biriktiğini, bunun da ağrı ve kusmaya sebep olduğunu, sorun tedavi edilene kadar hastanede yatacağını söyledi."

Bunun üzerine komutanın yatış işlemlerini yaptık ve ben geri döndüm.

Yanlış hatırlamıyorsam bir hafta sonra komutan mesaiye geldi.

Bütün dertleri sona ermişti.

Öğleye doğru benim odama geldi.

Onu hastaneye götürdüğüm için teşekkür etti.

Sonra da; "Bu tecrübeden ne öğrendik?" diye sordu.

"Sağlık her şeyden önemlidir." diye cevap verdim.

"Hayır!" dedi. "Her işi uzmanına sormak gerek. Kendi kendine gelin güvey olmak kimseye bir hayır getirmez."

Güldüm.

O da güldü.

Tekrar teşekkür edip gitti.



13 Aralık 2021 Pazartesi

Bazen çözüm çok basittir.

 Adam psikoloğa gitmiş ve derdini anlatmaya başlamış:

"Geceleri uyuyamıyorum doktor!

Sürekli yatağın altında biri var gibi geliyor.

Yatağın altına girip orda uyumayı deniyorum...

Bu sefer de yatağın üstünde biri var gibi geliyor..!"

Adamı dikkatle dinleyen psikolog:
"Bu bir saplantı.
Ama tedavi edilmeyecek bir şey değil.
Bana haftada iki defa geleceksin.
6 Aylık bir tedavi sonunda seni iyileştireceğim." demiş.
Adam sevinmiş.
"Peki her viziteye ne kadar ödeyeceğim?"
Doktor:
"Her vizite 200 TL.
6 Ayda 9600 TL ödeyeceksin."
Adam bu rakamları duyunca hiçbir şey söylememiş.
"Peki..." deyip gitmiş.
Bir daha da geri gelmemiş.
Psikolog bir süre sonra adama yolda denk gelmiş.
"Gelmedin. Nasılsın, hastalığın devam ediyor mu?" diye sormuş.
Adam gülümseyerek cevap vermiş.
"Gayet iyiyim.
10 liraya hallettim."
Doktor şaşırmış:
"10 liraya mı?
Nasıl oldu o iş?"
Adam cevap vermiş:
"Sizden çıktıktan sonra, ilerde ki kahvehaneye gittim.
Bir çay söyleyip kara kara düşünürken yan masada bir amca neden düşündüğümü sordu.
Ona derdini anlattım.
'Karyolanın bacaklarını kes.' dedi.
- Kestim!
Mesele halloldu..."

Hayat böyledir. Sorunlar ne kadar karmaşık olursa olsun çözüm genellikle gayet basittir.

30 Mayıs 2020 Cumartesi

Korona Salgını Sonrası'nda Herşey Değişecek mi?

Internet ortaminda gordugum kadariyla bazi akademisyenler ve politikacilar da dahil bircok kisi salgindan sonra dunyanin degisecegini ve yeni bir dunya kurulacagini yaziyor. Bu iddialara iki itirazim var. Birincisi degisimin salgindan sonra meydana gelecegi onermesine. Sanki salgin sirasinda her sey degismemis gibi dusunmek bana sacma geliyor. Salgin oncesini goz onune getirin. 3/4 aydir hersey degismedi mi? Tum dunya evlerine kapandi mesela. Saglik ve tarim en onemli sektor oldu simdiden. Dukkanlar ve kafeler kapandi ama internet uzerinden ve telefonla alisveris patladi. Market zincirleri karlari patlama yapti. Suriye'de savas durdu. Çin basta olmak uzere bircok bolgede hava kirliligi azaldi. Toplu tasima sistemi coktu. Herkes kendi arabasini kullaniyor. Savasları dualariyla kazandiran, duai veya okunmus su vb. ile hastalari iyilestiren tarikat liderleri salgin konusunda fetva vermeye doktorlar yetkili dedi. Bunlardan biri omreye gidenleri ve camilerin gec kapatilmasini elestirdi. Uzatmaya gerek yok. Zaten hersey degisiyor. Degisim salgin sonrasinda ortaya cikacak bir sey degil, surekli bir olay. Bir filozofun dedigi gibi degisim kanunu disinda her sey her an degisiyor. Bahsettigi degisim kanunu da; "Her sey degismeye mahkumdur." cumlesinden olusuyor. Gelelim ikinci itirazima. Her sey degisse bile daha once hic gormedigimiz bir dunya ortaya cikmayacak. Degisim surekli olduguna gore yarin sadece bugunun yeni bir safhaya evrilmesi olacak. Yarin da evlerde yasayacagiz. Arabalara binecegiz. Yani bu gun var olan hersey yarin da varolacak. Degisim hic gormedigimiz bir dunyaya uyanmak gibi olmayacak. Kelimenin anlamindan da anlasilacagi gibi sadece varolan seyler degisecek. Hic varolmayan seyler olmayacak. Ustelik degisimin daha iyi olacagini dusunenler de, daha kotu olacagini dusunenler de yaniliyor. Hayat ongörülemez bir karmaşadan ibarettir. Yarinin nasil olacagini ongormek mumkun degildir. Gozle gorulmeyecek kadar kucuk bir virusun kendi yapisi icinde hic de onemli olmayan bir mutasyonu (degisimi) tum dunyayi bir anda degistirdigine gore hayata ve evrene bir duzen degil kaos hakim demektir. Bu yuzden hayal aleminde yasamanin manasi yok. Degisime adapte olarak yasamaya devam edecegiz. Buyuk devrimler degil kucuk kucuk cok sayida evrim (adaptasyon) sayesinde hayatta kalacagiz. Ayni salginda oldugu gibi. Bu gun insanoglu uzaya gidecek kadar yuksek bir teknolojiye ulasti ama hayatta kalmak icin yapabildigimiz tek sey üç kuruşluk alalade bir maske takmak ve evde oturmaktan ibaret.

1 Kasım 2017 Çarşamba

Sağlıklığa faydalı yiyecekler: Ağrı kesici etkisi olan meyve ve sebzeler.


     Ülkemizde hastalıklara iyi geliyor diye birçok kişi aktarlardan bazı gıda maddeleri ve bitkiler alıp kullanmaktadır. Bu maddeleri neye göre kullandıklarını sorduğum kişiler bana genellikle bunların doğal malzemeler olduğunu, bu sebeple faydalı olduklarını, faydası olmasa bile zararı olmayacağını, bu sebeple rahatlıkla kullandıklarını söylemektedir. ence herkes bu konuyu bir daha düşünse uygun olur. Çünkü doğal olan her şey faydalı değildir. Ama doğal olan şeylerin bazıları sağlığa zararlı olabilmektedir. Doğal bitkilerden elde edilen birçok zehir olduğu gibi, örneğin doğada bulunan yabani bademlerin meyvelerinden yerseniz aşırı arsenik içerdiği için ölümle karşılaşmanız kuvvetle muhtemeldir.
     Bitkisel ilaç diye satılan şeylere de dikkat etmenizi öneririm. Bunların ilaç olduğunu söyleyerek size doktora gidip normal ilaç kullanmak yerine bunları kullanmanızı önerenlere inanmamanızı salık veririm. Evet muhtemelen bu kapsüllerde doğal bitki ekstreleri vardır ve bazı bitkilerin de iyileştirici özellikleri vardır. Ancak bunları doktor kontrolünde ve ilaç olarak değil ama normal ilaçları destekleyici yönde kullanmakta fayda vardır.
     Şimdi ben de size bazı gıda maddelerinin ağrı kesici özellikleriyle ilgili bilgi vermek istiyorum. Bu arada belirteyim ki ben doktor değilim. Bunları bir doktor arkadaşımdan ve yaptığım araştırmalardan öğrendim.Son yıllarda gelişmiş ülkelerde besinlerin ağrı kesici etkileri konusunda çok sayıda araştırma yapılmaktadır. Bu araştırmalar sonucunda ağrı kesici olarak kullanılabileceği tespit edilen bazı besinler şunlardır:

     ZENCEFİL: Ağrı kesici ve antienflamatuar, yani iltihabı önleyici özellikleri olan bir besindir. Yapılan bazı araştırmalarda, spordan kaynaklanan kas ağrılarını azalttığı tespit edilmiştir. Yetişkin bir insanın günde 2-3 tatlı kaşığı tüketmesinin faydalı olacağı öne sürülmektedir.

     ZERDEÇAL: Bu besin maddesinin içinde bulunan ve ona rengini veren Curcumin adlı pigmentin ağrı kesici ve antienflamatuar özelliklere sahip olduğu iddia edilmektedir. Özellikle kireçlenmesi olan hastalarda günde 200 miligram Curcumin alınmasının ağrıyı azaltıp hareketleri artırdığı tespit edilmiştir.

     ACAİ ÇİLEĞİ: Antioksidan ve omega-3 açısından zengin bir gıdadır. Acai Çiçeğinin kireçlenme ve ağrı üzerinde etkili olduğu değerlendirilmektedir. Bu konuda araştırmalar devam etmektedir.

     KETEN TOHUMU: Omega-3 içeren keten tohumunun da ağrı kesici ve antienflamatuar özelliği olduğu iddia edilmektedir.

     KAHVE: Kahvenin ağrı eşiğini yükselttiği belirtilmektedir. Özellikle ağır spor yapmadan önce bir fincan kahve içilmesinin faydalı olduğu söylenmektedir. Ancak kahvenin aşırı tüketildiği zaman uyku kaçıran ve damarların ani daralmasına sebep olarak taşikardi gibi rahatsızlıklara da sebep olduğu tartışılmaktadır.

     ÜZÜM: Yapılan bilimsel araştırmalarda siyah üzümde bulunan antosiyonin ve kuersetin ile hem siyah hem beyaz üzümde bulunan resveratrol adlı maddelerin ağrı kesici özelliği olduğu konusunda çok sayıda araştırma yapılmaktadır. Bu çalışmalarda bu maddelerin eklem kıkırdağını ve omurlar arasındaki diskleri de koruduğu tespit edilmiştir. Ayrıca üzüm çekirdeğinin birçok hastalıkta yararlı olduğu için son zamanlarda üzüm çekirdeği tabletleri yapılmaya başlanmıştır. Yine de eğer şeker hastalığınız varsa üzümde de şeker bulunduğunu unutmamanızı öneririm.

     SOYA FASULYESİ: İçeriğinde bulunan izoflavon maddesinin ağrı kesici özelliği olduğu iddia edilmektedir. Yapılan bazı çalışmalarda her gün alınan 40 gram soya proteininin diz kireçlenmesi olanlarda ağrı ve hareket kısıtlılığı olanlarda faydalı olduğu tespit edilmiştir. Fakat bu etkiler, nedendir bilmiyorum, erkeklerde daha belirginmiş.

     KİRAZ VE VİŞNE: Bu iki meyvenin içeriğinde bulunan Antosiyanin ve biyoflavonoid maddelerinin ağrı kesici, antienflamatuar ve kireçlenme karşıtı etkiler yarattığı iddia edilmektedir. Bu meyveler gut tedavisinde de faydalı olmaktadır. Mevsiminde ve günde bir avuç yenilmesi tavsiye edilmektedir.

     BALIK: Özellikle yağlı balıkların (somon gibi) bol miktarda içerdikleri Omega-3 sayesinde ağrıları azalttığı belirtilmektedir. Haftada 2 veya üç defa balık yenebileceği söylenmektedir.

     KOYU YEŞİL YAPRAKLI SEBZELER: Bu sebzeler, yüksek miktarda antioksidan içerirler ve bazik yapıdadırlar. Bu özellikleriyle ağrıların azalmasına yardımcı olurlar. Ayrıca içerdikleri yüksek orandaki K vitamini kemikleri güçlendirir.

     CEVİZ: Ceviz yüksek oranda Omega-3 içerir. Pişirilmeden (yemek ve tatlıların içinde pişen cevizden bahsediyorum) ve haşlanmadan, çiğ olarak yenildiğinde ağrı ve inflamasyonu azalttığı tespit edilmiştir.

     KEREVİZ: Kereviz 3 n-butilftalin içermektedir. Artrit, gut ve fibromiyalji ağrısı üzerine etkili olduğu düşünülerek bu konuda çalışmalar yapılmaktadır. Ayrıca karaciğer yağlanması gibi birçok konuda faydalı olduğu söylenmektedir. Ancak tansiyonu yükselttiği konusundaki iddialar sebebiyle yüksek tansiyonu olanlar çok fazla tüketmemeye dikkat etse uygun olur.

     Bu besinlerin ve içlerindeki maddelerin ağrı kesici etkilerini destekleyen çalışmalar olduğu kadar etkisiz bulan çalışmalar da mevcuttur.

     Hangisi doğru olursa olsun bunların sadece besin olduğu unutulmamalıdır. Ancak yine de her besini alırken olduğu gibi bu besinleri alırken de bazı temel konulara dikkat etmek ve alınan miktarı ve yeme sıklığını abartmamakta fayda vardır.

     Bunlar yemenin ne zararı olur, diye de düşünmeyin. Üzümü açıklarken içindeki şekerin şeker hastalarının dikkat etmesi gereken bir husus olduğunu yazmıştım. Balık ve soya fasulyesi için de benzer şeyler geçerlidir. Eğer gut hastasıysanız ve kan tahlillerinizde protein yüksek çıkıyorsa bu iki gıdayı çok fazla tüketmemeye dikkat etmek lazım. Diğer gıdalardan da bazıları bir takım rahatsızlığı olanlara zararlı olabilir.

     Bu sebeple bunları ilaç yerine kullanmak değil, doktorunuza da danışarak günlük diyetinizin içine makul miktarlarda ekleyerek tüketmek daha uygun olacaktır.

     Saygılar sunarım.

      Mehmet Çanlı
      (1.11.2017.)

     Not: Bu yazıyı beğendiyseniz alttaki butondan facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. 
     Teşekkürler.

Bitkisel İlaçlar İlaç mıdır ve Nasıl Kullanılmalıdır?


     8-10 yıl kadar önce iki yıl süreyle Londra’da yaşadım. Londra’ya gitmeden bir ay önce telefonla yaptığım görüşmelerden ve bana email ile gönderilen resimleri inceledikten sonra Kingston upon Thames semtinde, Thames Nehri kenarında ve site içinde güzel bir eşyalı  ev kiraladım.
     Uçakla Londra’ya gidince Heatrow Havaalanı'ndan doğruca bu eve gittim. Ev sahibi, Mariana isminde, benden en az 8-10 yaş büyük, oldukça hareketli ve kıpır kıpır bir kadındı. Eve gittiğimde kendisi ile sohbet ederken mesleğinin ne olduğunu sorunca doktor olduğunu söyledi. Pratisyen hekim mi yoksa bir ihtisas yapmış mı diye ne doktoru olduğunu sorduğumda bitki doktro ve geleneksel Çin tıbbı doktoru diploması olduğunu ama artık emekliye ayrıldığını söyledi.
     Daha önce hiç bitki doktoru görmediğim ve böyle bir doktorluk olduğunu da duymamıştım. Bu sebeple onun ilginç aksanlı (Kadın İngiliz değildi.) İngilizcesini yanlış anladığımı düşündüm ama yine de bir pot kırmamak için soramadım. Onun yerine bu eğitimleri nerede aldığını sordum. Üniversitede okuduğunu söyleyince çok şaşırdım. Çünkü Türkiye’de böyle geleneksel tıp alanlarında eğitim verildiğini hiç duymamıştım. Herkesin bildiği gibi bu tür tedavi uygulamaları (Tedavi ettiği iddiaları demek daha uygun olur çünkü bu kişilerin önemli bir kısmı ne yaptığını dahi bilmemektedir.) ülkemizde; geleneksel tıp veya koca karı ilaçları, hatta dolandırıcılık-sahtekarlık ve üfürükçülük gibi aşağılayıcı isimlerle adlandırılır ve genellikle hiçbir tıp eğitimi almamış ancak babadan-dededen bu konuları öğrenmiş kişiler tarafından yapılır.
     Kadın, bir de bitki eczanesinden alınması gereken ilaçları bitki doktorlarının yazdığını söyleyince daha da şaşırdım. Bizde bu tür şeyleri aktarlar satar. Ama İngiltere’de bu tür bitkilerin satıldığı (sadece bu tür bitkiler satılıyor, diğer ilaçlar değil) eczaneler varmış. Bu eczanelerde normal doktorlarla birlikte çalışan bitki doktorlarının yazdığı reçeteye göre bitki satılıyormuş. Bunları öğrenince çok şaşırdığımdan dışarı çıkınca ilk işim böyle bir eczane bulmak oldu. Gerçekten de şifalı bitkiler satılan bu eczaneler vardı ve dükkanlara giren çıkan müşterilerden oldukça rağbet gördüğü anlaşılıyordu.

     Türkiye’ye geldiğimde bazı doktor arkadaşlara, bu tür tedaviler hakkında ne düşündüklerini  sordum. Çoğu bu tür tedaviye olumsuz bakıyordu. Fakat bir kısmı, bitkilerin tedavi edici özelliklere sahip olduğunu ve tedavide kullanılabileceğini düşünmekle birlikte ülkemizde bu tür tedavileri kullanan hastaların, şikayet ettiği hastalıktan çok daha kötü hastalıklara kapıldığını,  bu işin İngiltere’deki gibi doktor kontrolünde yapılırsa faydalı olabileceğini söyledi.
     Bir doktor arkadaşımın verdiği örnek ise bunun ne kadar önemli olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Bir şahıs, Okaliptus (söğüt’e benzer yaprakları olan bir ağaç) kabuğu ve yapraklarının kaynatılarak suyunun içilmesinin bir rahatsızlığa (Burada hangi hastalık olduğunu yazmıyorum çünkü birinin merak edip kullanmasından korkuyorum.) iyi geldiğini duymuş. Ne kadar ve nasıl kullanılacağı hakkında net bir bilgisi olmayan bu şahıs, bir süre için kendi kafasına ve etraftan duyduklarına göre  bu bitkinin yaprak ve gövde kabuklarını kaynatarak suyunu içmiş. Gerçekten de  rahatsızlığı kısa süre içinde sona ermiş fakat bu sefer de böbrek rahatsızlığı başlamış. Bunun üzerine, sağlık ocağından sevk edildiği bir üniversite hastanesinin nefroloji bölümünde detaylı tetkikleri yapılınca böbreklerinin diyalize girmesi gerekecek kadar iflas ettiği ortaya çıkmış.
     Adamın bir ay önce hiçbir böbrek rahatsızlığı olmadığını öğrenen doktorlar, bu kadar kısa sürede böyle bir gelişme normal olmadığı için sebebini araştırmaya başlamışlar. Hasta, Okaliptus’tan söz edince bu bitki hakkında araştırma yapmışlar ve aşırı sıvı kaybına sebep olduğu, böbrekleri aşırı çalıştırdığı vb. birçok etkisinin olduğunu öğrenmişler.
     Bunun üzerine böbrekle ilgili bölümlerde görev yapan doktorlar bir konsültasyon yapmışlar. Bu konsültasyon sonucunda, hasta şahsın böbrek yetmezliğine bilinçsiz bir şekilde kullandığı bu bitkisel tedavinin sebep olduğuna karar vermişler.
    Bu örnekten de anlaşılacağı gibi muhtemelen ülkemizde her yıl binlerce insan, buna benzer şekilde doğal olduğu için hiçbir zararı olmayacağını düşündüğü bitkileri kullanarak ağır sağlık sorunları ile karşı karşıya kalmaktadır.
     Maalesef ülkemizde, kendileri de doktor olan ve insanlara bitkisel tedavinin mucizelerinden bahsederek kurdukları şirketlerde ambalajlı bitkisel ilaç satan ama bazılarının genç yaşta ölmesinden bu bitkisel ilaçların kendilerine bile fayda sağlamadığı ortaya çıkan kişiler bulunmaktadır.
     Bu sebeple herkes bu tür yalan-dolan ağız kalabalığı yapan kişilere, ister sıradan bir vatandaş olsun, ister doktor olsun inanmamalıdır. Bu kişilerin insanları kandırmak için en sık söylediği yalan şudur: ''Ne olacak canım, biz kimyasal bir şey vermiyoruz ki, verdiklerimizin hepsi bitkilerden elde edilen doğal şeyler. O yüzden zararı ve yan etkileri yoktur.''
     Bu tamamen yalandır. Çünkü doğal olan her şey faydalı değildir. Doğal bitkilerden elde edilen birçok zehir vardır. Dolayısıyla bazı bitkiler zehirli olduğu için doğrudan zararlı ve hatta ölümcüldür. Örneğin doğada bulunan yabani bademlerin meyvelerinden çok fazla yerseniz, bu badem yüksek oranda arsenik içerdiği için, ölümle karşılaşmanız kuvvetle muhtemeldir.
     Fakat böyle doğrudan zehir içermeyen bitkiler de, kişiden kişiye farklılık gösterebilmekle birlikte, bilinçsiz bir şekilde kullanıldığında hastalıklara iyi gelmek yerine yukarıda bahsettiğim okaliptus ağacında olduğu gibi yeni hastalıklara sebep olabilmektedir.
     Bu sebeple, bazı bitkilerin ilaç olduğunu söyleyerek size, doktora gidip normal ilaç kullanmak yerine bunları kullanmanızı önerenlere inanmamanızı salık veririm. Evet, bazı bitkilerin iyileştirici özellikleri vardır. Ancak bunları doktor kontrolünde kullanmak mümkün değilse hiç kullanmamak daha itidir.
     
     Saygılar sunarım.
      Mehmet Çanlı
      (1.11.2017.)

     Not: Bu yazıyı beğendiyseniz alttaki butondan facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. 
     Teşekkürler.

30 Ekim 2017 Pazartesi

Sağlıklı kilo vermenin sırları.


     Meslek yaşamım boyunca sürekli fiziki olarak çalışmak ve formda kalmak için spor yapmak zorunda kaldığımdan çok fazla yemek yiyordum. Uzun süre böyle çok yemek yediğimden bu bende bir alışkanlık haline gelmişti. Hem çok yemek yiyor, hem de tatlı, hamurişi ve fındık-fıstık gibi çerezleri de çok tüketiyordum. Sürekli spor yaptığım için de kilo almıyordum.
     Fakat yaş ilerleyip te bazen bir süreliğine masa başı ve düzenli spor yapamayacağım işlere gönderildiğimde kilo almaya ve geri dönünce bu kiloları vermekte zorlanmaya başlamıştım. Doğal olarak herkezin yaptığı gibi ben de karbonhidrat rejimi, protein rejimi gibi bir sürü türü olan rejimleri takip ederek kilo vermeye çalışıyordum.
     Fakat emekli olmadan bir süre önce iki yıl boyunca hem çok yemek yediğim, hem de spor yapamadığım bir göreve atandım. Bu görev sırasında ömrüm boyunca ulaştığım en ağır kiloya geldim. İki yılın sonunda geri döndüğümde artık kilolarım yaptığım işte bana engel olmaya başlamıştı.
     Benim bu durumunu görenler muhtemelen fazla kilosu olan herkeze yaptıkları gibi bir sürü rejim ve kilo verme yöntemi önerdiler. O zaman Canan Karatay diyeti moda olduğundan en fazla bu diyet öneriliyordu. Fakat ben bunların hiç birine kulak asmadım. Çünkü diyetle verdiğim kiloları kısa sürede tekrar alıyor ve fazla kilo sorunu bende kronik bir rahatsızlık haline geliyordu. Üstelik bu rejim veya diyetlerin çoğu, bazı gıda maddelerini tüketmemeyi salık verdiğinden sağlıklı da değildi.
     Bu durumu bir doktor arkadaşımla konuştuktan sonra kendi diyet programımı kendim yaptım. Amacım sadece kilo vermek değil, aynı zamanda sağlıklı bir şekilde kilo vermek ve düştüğüm kiloyu sürekli muhafaza etmekti. Bunun üzerine oturup neden kilo aldığımı düşündüm. Gördüm ki ben normal insanların neredeyse iki katından fazla gıda tüketiyordum. Üstüne üstlük arada bir alkollü içki içiyordum. Bu da yetmezmiş gibi tatlıyı, çikolatayı, hamur işi yiyecekleri ve fındık fıstık gibi çerezleri çok fazla tüketiyordum.
     Hemen bir hesap yaptım. Yiyecek ve içecek tüketimimin sadece sağlığımı değil ekonomik durumumu da çökerttiğini anladım. Çünkü aylık harcamalarımın çoğu bunlara gidiyordu. Üstelik aşırı kilolarım yüzünden, işimin gereği olarak yapmak zorunda olduğum sportif faaliyetleri yaparken çok zorlanıyordum.
     Bu sebeple hemen kendime bir plan yaptım. Bu planı yaparken şunlara dikkat ettim. Öncelikle uygulayacağım zayıflama programı beni zorlamamalı ve üç beş gün sonra vazgeçecek kadar sıkı bir program olmamalıydı. Sonra, bu program benim sağlığımı bozmamalıydı. Ayrıca, hızlı kilo vererek cilt bozulmaları dahil vücutta sarkma gibi sorunlara sebep olmamalıydı. En önemlisi de yediğim hiçbir şeyden vazgeçmek zorunda kalmamalıydım.
     Buna göre yaptığım plan gereğince şu şekilde hareket etmeye karar verdim. Öncelikle her sabah yapmaya çalıştığım 5 kilometrelik sabah koşusunu bıraktım. Bunun yerine 1500 metrelik bir parkur tespit edip bu parkuru hafif bir şekilde koşarak veya hızlı yürüyerek her sabah tamamlamaya başladım. Koşu öncesinde tüm kaslarımı uzun bir süre gererek ısıtıyor, koşu sonrasında ise yine uzun bir süre esnetme hareketleri yapıyordum. Bunun ardından da spor salonuna girip küçük ağırlıklardan oluşan (10 kilo kadar) aletler seçerek her sabah bu aletlerdeki ağırlıklarla 10'a tekrar yaptım.
     Günlük mesai ve akşam saatlerinde de daha fazla hareket edecek şekilde bir plan yaptım. İş yerinde (eğer acelem yoksa) her yere yürüyerek gittim. Evde de evin bulunduğu yerden 500 metre mesafedeki her yere yürüyerek gittim. Eskisi gibi markete bir şey almaya arabayla gitmeyi (haftalık alışveriş hariç, çünkü malzeme ağır oluyor) bıraktım mesela.
     Öte yandan yemek durumunu da şöyle ayarladım. Ben her yemekte normal yemekten sonra ilave yemek alıyordum. Mesela bir kase çorba içtikten sonra genellikle bir veya yarım kase daha içiyor, büyük bir tabak doluşu yemek yedikten sonra da genellikle ilave yemek alıyordum. Her yemekten sonra da mutlaka tatlı yiyordum. Tabii ki o da normalden fazlaydı. Yemekte tatlı yoksa mutlaka çikolata alıp yiyordum. Akşam eve gidince yemekten sonra mutlaka pasta, kek, börek yiyor, ayrıca haftada en az yarım kilo fıstık ve yarım kilo fındık tüketiyordum.
     Bu rejimi yapmaya başlayınca uyguladığım ilk şey, tükettiğim ilave yiyecekleri yememeye başlamak oldu. Yani bir kase çorba içince ikincisini istemedim. Akşam; pasta, börek miktarını ve çerez miktarını yarıya indirdim ve en önemlisi de alkol almayı bıraktım. Bu uygulamaya 15 gün kadar devam ettim. Ne yalan söyleyeyim çok fazla kilo vermedim ama bu kadar yemek yemeye alıştım.
     15 gün sonra sabah sporunda yürüdüğüm/koştuğum mesafeyi 500 metre artırdım. Yemeklerde de her öğünde her çeşit yemekten son bir kaşığı yemeyip tabakta bıraktım. Mesela çorbayı tam bitirmeyip bir kaşık kadarını kasede bıraktım. Ekmeği bir dilim eksik yedim.
     İş yerinde her yere yürüyerek gitmeye devam ettim. Evin etrafında yürüyerek gidilecek yerlerin mesafesini de 250 metre artırdım. Sabah sporunda seçtiğim ağırlıkları değiştirmedim ama tekrar sayısını 10'dan 15'e çıkardım. Ayrıca yarım mekik ve tam mekik çekmeye başladım.
     Bu programa bir hafta devam edince görüm ki çok olmasa da biraz daha kilo vermiştim. Üstelik daha az yemeye alışmış ve rejim yaparken zorlanmamıştım. Sonraki hafta tabakta bıraktığım yemek miktarı 2 kaşığa çıkarken, tükettiğim tatlı, çerez ve hamur işi tekrar yarı yarıya azaldı. Koşu mesafesi 2500 metre, evden yürüyüş menzili ise 1000 metreye çıktı. Ağırlık ve şinav ve mekik tekrarlarını da 5 adet artırdım.
     Bundan sonraki hafta yemek tabaklarını değiştirdim. Evde üç boy ve ebatta tabak ve kase vardı. En büyük boy (benim kullandığım) tabak ve kaseleri kaldırdım ve yemekte orta boy olanları kullanmaya başladım. Bu, gözümün doyması açısından faydalı oldu. Çünkü aynı miktardaki yemek, küçük tağa konulduğunda sanki daha fazlaymış gibi görünüyordu. Öte yandan ben tabakta yemek bırakmak zorunda kalmadığımdan israf ta olmuyordu.
     Bir sonraki hafta tabakta tekrar bir kaşık bırakmaya başladım ve iki hafta sonra en küçük tabaklarla yemek yemeye başladım. Bu şekilde devam ettikçe yavaş fakat sıkıntısız ve istikrarlı bir şekilde kilo vermeye devam ettim.
     İdeal kiloma geldiğimi düşündüğümde de spordaki mesafe ve tekrar sayılarını sabitledim. Yemek miktarını da en son yediğim miktarda sabit tuttum. Bu sayede ne fiziksel bir görüntü bozukluğu, ne sağlık problemi ve ne de psikolojik bir baskı yaşamadan çok rahat bir şekilde kilo verdim.
     En önemlisi de yediğim yemek miktarını değiştirmedikçe bir daha kilo da almadım.
     Bu yöntemi size de tavsiye ederim.
     Bırakın birilerinin herkeste geçerli olduğunu iddia ettiği fabrikasyon rejim programlarını.
     Kendi programınızı kendiniz yapın.
     Ve kendinize uygun olarak yapın.

     Saygılar sunarım.
     Mehmet Çanlı
     30.10.2017.


Not: Bu yazıyı beğendiyseniz alttaki butondan facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.

29 Ekim 2017 Pazar

Naim Süleymanoğlu'nun sağlık durumunun düşündürdükleri.


sinan şamil sam da karaciğer sorunu yaşamıştı ve bundan kaynaklanan nedenlerle hayatını kaybetti diye biliyorum. naim süleymanoğlu da karaciğer sorunu yaşadı ve bir nakil ile karaciğeri düzeldi. ama akabinde beyin kanaması ortaya çıktı ve durumu sorunlu.
bu iki sporcunun geldikleri nokta bizim duyduklarımız olup, bence, yekunun küçük bir kısmıdır.
adını andığım her iki sporcuda ortak rahatsızlık karaciğerde siroz. bu siroz alkol kaynaklı mı yoksa başka bir nedenden mi? naim süleymanoğu ile hiç kesişmedik ama sinan şamil samı "sakarya caddesinde" oldukça çok kez gördüm. pek tabi ki her seferinde elinde bira bardağı ile. onun elinde bira bardağı vardı da bende yok muydu? tekke-mekke meselesi. ama bende karaciğere fiziksel darbe almak hiç yoktu.
aslında alkol tüketme dışında daha başka gerekçeler düşünüyorum. örneğin yasal olmayan madde kullanma ve bundan güç elde etme. çoğu sporcuda bu yönelim vardır ve büyük bir kısmının ise hayatına mal olur. genelde halterciler ve vücut geliştiriciler (şimdi buna fitness diyorlar) arasında bu oldukça yaygındır. adamlar steroid, anabolizan ve anabolik steroidleri geçtim, akla hayale gelmeyecek bir şekilde meme kanseri ilaçlarını bile kullanır oldular. böylesi bir durumun spor ve sporcunun ahlak felsefesine aykırı olduğundan bahsetmeyeceğim. bunu herkes biliyor. bu şarlatanlar (ismini andığım iki sporcuyu tenzih ederim) yüzünden gerçek hastalar ilaçsız kalıyor ve basın yayın organlarında haber oluyor.
bir haltercinin veya vücutçunun bu gibi malzemeleri kullandığını çıplak gözle bile anlamak mümkündür: büyüyen iç organlar. bu gibi destekler aslında vücudumuzda üretiliyor ama normal bir bedene yetecek kadar oluyor bu. sen bedenini büyütmek istersen beden buna bir yere kadar izin veriyor. mesele 175-180 cm lik bir bedende 46-47 cm kol, 120-125 cm göğüs, 65-70 cm bacak gibi... ondan sonrasında bedeninle kumara kalkışman gerekiyor ve bu da hep yapılıyor. steroid ve anabolizan kullananların iç organları büyür ve zaman içinde sıtmalı çocuk göbeği gibi bir göbek oluşur. yani karın bölgesinde gelişmiş kasları ve deriyi bile hayli geren bir görüntü oluşur. sanırsınız sarı lacivertli formayı en çok gerdiren müjdat yetkin karşınızda.
zamanla fazladan alınan testesteron hormonu yüzünden erkeklik de ölüme yelken açar.
grip ilaçlarının bile (içindeki efedrinden dolayı) doping sayılıyor. denemenizi öneririm. çekin bir grip ilacı ve çıkın antrenmana. kendinizi çok güçlü hissedersiniz. böyle antrenman yaptığım günler oldu. başlangıçta anlamamıştım, öğrenince anladım fazladan gelen gücün nedenini. "hem hastayım hem de çok güçlüyüm olamaz diyordum."
dopingi her evde olması gereken iki malzemeden yapın. ben öyle yapıyorum. tek kural; sadece sabah kalktığınızda psikolojik sorunları olan insanlar gibi davranmayacaksınız, suratınızı ekşitmeyecek tembellik etmeyeceksiniz. ismini vermeden bahsettiğim bu iki gıdanın sırlarına farmakoloji, biyoloji, fitoloji, tıp veya bir başka bilim dalı bile erişebilmiş değil.



Güven Kaya.
28.10.2010.
Not: Bu yazıyı beğendiyseniz alttaki butondan facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.


4 Kasım 2016 Cuma

Sağlık için kısa bir reçete.



Geçenlerde sağlık ocağında kan tahlili yaptırmıştım. Bir-iki değer istenilen aralıkta çıkmadığı için bu hafta bir hastahaneye gidip detaylı bir şekilde muayene oldum. Muayene ve ardından yapılan bir sürü tahlil ve tetkikten sonra bu gün sonuç ne diye merakla doktorun karşısına çıktım. Doktor elindeki kağıtlara ve bilgisayar ekranındaki tahlil sonuçlarına uzun uzun baktıktan sonra nihayet bana döndü ve konuşmaya başladı:
-Reçeteni yazıyorum. Bu dediklerimi uygularsan herhangi bir sorunun kalmaz.
-Buyrun hocam dinliyorum. Nedir uygulayacağım şeyler? diye karşılık verdim.
Doktor sakin bir şekilde konuşmaya devam etti.
-Daha az sigara iç ve daha az yemek ye.
Daha çok hareket et ve daha çok su iç.
-Peki hangi ilaçları kullanacağım? diye sordum. O tersler gibi cevap verdi.
-İlaç bu beyefendi. Başka ilaca gerek yok.
Ben bu sert cevap karşısında ebeveynlerinin birinden azar işitmiş bir çocuk gibi önüme bakınca doktor üzüldü herhalde ki açıklamaya başladı.
-Sigara içiyorsun. Sigarayı bırak. Eğer bırakamıyorsan da daha az içmeye çalış. Sigara ağzına götürdüğün andan itibaren hastalık saçmaya başlar. Ağız, gırtlak ve akciğer kanserini çoğu insan biliyor ama sigara dumanındaki zehirli maddelerin emilmesi sebebiyle pankreastan mesane kanserine kadar her şeyde sigaranın etkisi var. Sigara tam bir hastalık kaynağı ve adeta bir zehir gibidir. İnsan sağlığına her yönüyle zararlıdır.
Gördüğüm kadarıyla biraz kilo almışsın. Kan değerlerindeki bazı sıkıntılar muhtemelen bu kilolardan kaynaklanıyor. Fazla kilo sırtında kum torbası taşımak gibidir. Hem seni yorar hem de omurgana zarar verir. Ayrıca aşırı kilo karaciğer yağlanmasından şeker hastalığına kadar birçok rahatsızlığa sebep olabiliyor. Bu yüzden yediğin yemek miktarını azalt. Ha bir de yaşın itibarıyla (50) bundan sonra protein içeren gıdalardan daha az tüket. Özellikle kırmızı ete dikkat et. Tamamen yemeyi kes demiyorum. Yediğin miktarı azalt. Yoksa bu yaştan sonra  gut hastalığından üre artışına kadar bir sürü  sorunla karşılaşırsın.
Hareket etmeyi artır. Yani biraz spor yap. Hem kilo verirsin hem de metabolizman hızlanacağı için dolaşım sistemin daha sağlıklı çalışır. Bu arada ciğerlerin de temizlenir. Yalnız ağır spor yapma. Özellikle de aniden ağır spor yapmaya başlama. Tempolu yürüyüş en güzeli.
Su az içiyorsun. Gün içinde içtiğin çay, kahve ve meyve suları su ihtiyacını karşılamaz. Mutlaka her gün 2,5 litre su iç. Hem boşaltım sistemin ve böbreklerin daha iyi çalışır hem de vücudun yeterli su alır.....
Teşekkür edip doktorun yanından çıktım.
Söyledikleri beni epey endişelendirmişti.
Bir yandan metroya doğru yürürken bir yandan da doktorun söylediklerini düşünüyordum.
Bir süre zihnimden doktorun söylediklerinin muhasebesini yaptıktan sonra onun konunun uzmanı olduğuna ve tavsiyelerine harfiyen uymam gerektiğine karar verdim.
Düşünceler içinde yürürken sanırım biraz sıkılmışım.
Gayri ihtiyari olarak cebimden bir sigara çıkarıp yaktım.
Birkaç fırt çektikten sonra reçetenin ilk maddesini ihlal ettiğimi fark ettim.
Kendi kendime çok kızdım.
Bu kızgınlığın da etkisiyle olsa gerek yürürken biraz hızlanmış olmalıyım ki yorulduğumu hissettim. Hemen bir taksi çevirip bindim.
Taksiye biner binmez ikinci kuralı da ihlal ettiğimi fark ettim.
Canım yine sıkıldı.
Kızılay'a gelince taksiden indim. Yürürken sabah kahvaltı etmediğimden ve can sıkıntısından acıktığımı hissettim.
Bir lokantaya girip bir buçuk iskender söyledim.
Garson servis yapınca üçüncü kuralı da ihlal ettiğimi fark ettim ama yine de yemeği yedim.
Artık bu kadarı da fazlaydı.
Hiç olmazsa dördüncü kurala mutlaka uymalıydım.
Dışarı çıkınca hemen bir dükkana girip bir litrelik su şişesi aldım.
Şimdiye kadar 2 defa doldurup içtim.
Şimdi bu yazıyı yazarken hiç olmazsa bir kuralı uygulamanın mutluluğu içindeyim.
Sanırım bu kuralı mutlaka uygulayacağım.
Yalnız, çok sık tuvalete gitme ihtiyacı karşısında sıkılmaya başladım.
Hayırlısı.
Bakalım ne olacak.
Siz de sağlığınızı düşünüyorsanız, doktorun reçetesi basit.
1. Az yemek, az sigara.
2. Çok su ve çok hareket.

Herkese sağlıklı bir yaşam dilerim.

Saygılar sunarım.
M.Ç.


21 Kasım 2013 Perşembe

Estatik cerrahi operasyonlar: Burun küçültme ameliyatı.

İnsan kendi vücudunun sahibidir. Dolayısıyla onu değiştirmek en doğal hakkıdır. Burun ameliyatları. Burun küçültme. Uzun burun sorunu. Estetik cerrahi. Estetik ameliyatlar. Güzellik sırları. Tıbbi çözümler. Burun estetiği. Estetik ameliyatı.



İnsan yüzüne baktığımız zaman ilk dikkati çeken organ burundur. Burun yüz ifadesine, yüzünüzün güzelliğine ve çekiciliğine belirleyici bir etki yapar.
Burun aynı zamanda yüzde dışarı doğru çıkıntı yapan tek organdır. Yüze karşı gelecek darbelere karşı da ilk bu organ hassasiyet gösterir. Çünkü ilk temas daima buruna olur.
Hangi sebeple olursa olsun; insanların tamamına yakını daima yüzleri ile uyumlu ve çok büyük veya küçük olmayan burun bir buruna sahip olmak ister. Küçük burunlar bir şekilde tolere edilebilmesine rağmen uzun burun daima daha çok rahatsız olunan bir burun tipi olmaktadır.
İşte bu sebeple uzun bir burnu olan insanların bazıları kendinle barışık olduklarından bunu pek fazla kafalarına takmadıklarını söyleseler de, çoğu insan genellikle bu uzun burunu küçültmenin yollarını aramakta ve uygun çözümleri denemektedir.
Burnun şekli elbette önemlidir. Ancak insanın kendisine ait bir organdan mutsuz olması durumunda bunun şeklini değiştirmek istemesi gayet doğaldır. Bunun da kesin çözümü cerrahi operasyondur. Yapılacak estetik cerrahi bir operasyonla uzun burun sorununa oldukça başarılı çözümler getirilebilmektedir.

Burun ameliyatlarında dikkat edilecek esaslar.

Çoğu insan burun şeklini çok önemser. Onun için burunda bulunan şekil bozuklukları veya yüze ve vücuda göre uzun burun sorunu estetik cerrahi ameliyatlarının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu sebeple bu ameliyat branşında bilgi birikimi oluşumu oldukça fazladır.
Bu ameliyat ülkemizde de yaygın bir şekilde uygulanan estetik cerrahi ameliyatlardan biridir. Uzun burun sorununa yönelik cerrahi bir müdahale yapılması ve düzeltilmesini isteyen herkes hemen her büyük şehirde bunu yaptırabilmektedir.
Çok yerde yapılan bu ameliyatlar için her yerde değişik fiyatlar verilmektedir. Para elbette önemlidir. Ancak sağlık ve özellikle bu ameliyatın size sağlayacağı psikolojik mutluluk daha önemlidir. Bu sebeple bu tür ameliyat yaptıracaksanız paradan çok bu hususa dikkat etmelisiniz. Nerede ameliyat olacağınıza karar verirken dikkat etmeniz gereken en önemli şey ise ameliyat olacağınız merkez ve ameliyatı yapacak doktorların bu ameliyat konusunda deneyimli olup olmadığıdır.

Ameliyat sonrası dikkat edilecek hususlar.

Birçok insan burun estetiği için estetik ameliyatlara başvurmaktadır. Bu tür ameliyatlar ülkemizde uzun süredir yapıldığından bu konularda deneyimli merkezler ve deneyimli doktorlar oldukça artmıştır. Teknik ve teknolojide meydana gelen gelişmeler le de bu ameliyatlar gittikçe daha kolaylaşmakta ve daha iyi sonuçlar vermektedir.
Estetik açıdan en çok sorun yaratan organlardan birisi de uzun burun sorunudur. Yüzüyle orantılı ve uyumlu olamayan bir burun başta kadınlar olmak üzere çoğu insanı rahatsız eder. Bu sebeple burun ameliyatları en çok uygulanan estetik ameliyatların başında gelir.
Bu ameliyatlar; uygun maliyetlerle çok başarılı bir şekilde yapılmakta ve size sadece ameliyat sonrası uyulması gereken şeylere dikkat etmek kalmaktadır. Bunların başında da ameliyat sonrası güneşte fazla kalmamak gelmektedir.
Ameliyat esnasında burun küçültülürken burunun iç kısımlarında çalışıldığından burun derisinde bir miktar incelme ve hassasiyet oluşur. İşte bu hassas bölgeler fazla güneş ışığına maruz kaldıklarında tahriş olabilir ve zarar görebilir. Buna ve doktorunuzun belirteceği diğer hususlara dikkat ettiğiniz takdirde, başka da önemli bir sorunla karşılaşılmamaktadır.

Burun ameliyatından sonra ne kadar istirahat etmek gerekir.

Burun insanların görüntüsünü en çok değiştiren organlardan biridir. Onun için burnunda şekil bozukluğu, küçük olma veya büyük olma gibi sorunlardan dolayı estetik ameliyat olan insanların sayısı her geçen gün artmaktadır.
Artık iri veya uzun burun ameliyatları oldukça başarılı bir şekilde yapılabilmekte, iyileşme süreleri de oldukça kısa olmaktadır. Hastalar, ameliyattan sonra evde yatmaları gerekmemekte, genellikle bir iki gün dinlendikten sonra işine gücüne dönebilmektedir.
Burunlarına darbe almamaya ve çok tozlu ve hijyenik yerlerde bulunmamaya ve en önemlisi güneş ışığına fazla çıkmamaya dikkat ettikten sonra her türlü sosyal faaliyete, günlük rutin işlere ve eğer çalışılıyorsa işe dönmenin hiçbir sakıncası bulunmamaktadır.
Yeni burnunun görüntüsünün verdiği mutluluğu paylaşmak ve toplum içinde kendine daha fazla güven hissederek dolaşmak hem psikolojik açıdan, hem de daha kolay iyileşmek açısından faydalı bile olabilmektedir.

Burun ameliyatının faydaları.

Burun estetiği ameliyatları genellikle sadece estetik ameliyatlar değildir. Çünkü burundaki şekil bozuklukları çoğu zaman işlev bozuklukları ile beraber bulunur. Eğri veya uzun burun beraberinde deviasyon veya burunda et gibi diğer rahatsızlıkları da barındırır.
Bu sebeple burun estetik ameliyatlarından sonra; insanların kendine güvenlerinin artması, psikolojik olarak kendirlerini daha rahat ve mutlu hissetmelerinin yanında nefes almaları rahatlamakta, burun tıkanıklıkları ortadan kalkmakta ve yaşam kaliteleri yükselmektedir.
Bu ameliyatla, insanların hem psikolojik durumu hem de sağlıkları olumlu yönde değiştiğinden, hastalar sosyal yaşama daha iyi katılmakta ve iş yaşamında daha başarılı olmaktadırlar.
Uzun süre aklının bir köşesinde burun görünümü konusunda bir tedirginlik yaşamak veya nefes almakta zorlanarak en basit işi bile yaparken sıkıntılı bir şekilde yaşamaktansa eğer ihtiyaç varsa estetik ameliyat olmak en mantıklı hareket tarzı olacaktır.

Estetik ameliyatlarda doktor ve hasta uyumu.

Burun şekil bozukluğu olan ya da iri veya uzun burun sorunu olanların en çok başvurduğu yöntem burun estetik ameliyatı olmaktır. Bu işlemi yaptırmak isteyen kişiler önce doktora başvurarak durumunu görüşmeli, ameliyata karar verilince öncelikle yüz şekli de dikkate alınarak nasıl bir burun yapılacağının doktorla beraber kararlaştırılması ve daha sonra operasyonun yapılması gerekir.
Bazı kişiler kendileri hakkında tam doğru kararlar vermekte zorlandığından ve yüzü ile pek te uyumlu olmayan ve hatta yapılırsa yüzünde çirkin bile durabilecek olan bazı burun şekillerini yaptırmak isteyebilir. Ancak bunda ısrar edilmemeli ve doktorla beraber en uygun şekil kararlaştırılmalıdır.
Planlama beraber yapıldıktan ve karar verildikten sonra her şey doktorun ustalığına ve deneyimine kalmaktadır. Tasarımı yapılan bir heykeli yontan heykeltıraş gibi bu safha doktorun sanatçılığını gösterdiği alan olmaktadır. Nasıl gerçekçi olmayan, fizik kurallarına ve estetik değerlere uymayan bir heykel yontulamayacaksa burun seçiminde de hastaların gerçekçi olmayan isteklerini önlemelidir. Aksi halde kendisi başarılı olamayacağı gibi hastası da mutlu olmaz.

Burun ameliyatı öncesinde yapılması gerekenler.

Burnunda şekil bozukluğu olan yada büyük veya uzun burun sorunu olan kişiler bu sorunundan ameliyatla kurtulmaya karar verdiklerinde ve bunun için bir doktora başvurduklarında yapılması gereken ilk şey hastanın burnunun muayenesi ve bunun sonucunda tüm sorunlar ve çözüm önerileri hakkında doktor tarafından hastanın bilgilendirilmesi olmalıdır.
Bu ameliyatlar kişinin görünümünü de değiştiren ameliyatlar olduğundan hastanın kafasındaki tüm soru işaretlerinin ameliyattan çok önce giderilmeli ve ameliyata ondan sonra başlanmalıdır.
Doktor hastanın psikolojik durumu ve ameliyata karar vermesini sağlayan motivasyonları da anlamaya çalışmalıdır. Hasta günlük başka sorunlarından kaçmak için veya modaya uyarak böyle karar vermiş olabilir. Daha sonra ameliyat olmaktan veya yaptırdığı burun seklinden pişman olursa psikolojik dünyasında bir iyileşme yaratacağı beklenen ameliyat tam terssi bir sonuca sebep olabilir.

Hastanın bilgilendirilmesi.

Burnunda şekil bozukluğu veya uzun burun ya da kötü görünümlü burun sorunu olduğunu düşünerek doktora başvuran kişiler doktor tarafından konunun her yönü hakkında tam olarak bilgilendirilmelidir.
Burnun şekline odaklanan ve ameliyat sonrası komplikasyonlar hakkında bazı endişeleri bulunan hastalar, nasıl bir burun yapılacağı konusunda kararsız da olabilirler. Doktor bu durumlarda hastaları ile etraflıca konuşarak hastaların tüm endişelerini gidermeden ameliyata başlamamalıdır.
Hastalarda genellikle ameliyat sonrasında yoğun ağrıları olacağı düşüncesi hâkimdir. Ancak, ağrı şikâyetleri o kadar sık karşılaşılan bir olay değildir. Daha çok burun tıkanmasından şikâyet edilmektedir. Bundan başka bazı hastalarda; burun çevresinde ve gözlerin etrafında şişme ve morarma gibi sorunlar da yaşanabilmektedir. Bunlar ameliyatta yapılan işlemlerden çok kişinin deri ve vücut özelliklerinden meydana gelmektedir.
Ancak bu sorunlar erken tedavi uygulamalarıyla hiçbir sorun yaşamadan kolayca çözülebilmekte, kısa sürede iyileşme sağlanabilmektedir.
Ameliyat öncesi detaylı bilgilendirme yapıldığında hastaların ameliyat sonrası bu tür durumlardan endişe duymaları da önlenmiş olur.

Ameliyat sonrası uyulması gereken davranışlar nelerdir?

Yamuk, iri veya uzun burun sorunu ile doktora başvurup estetik burun ameliyatı olan hastaların ameliyat sonrasında daha çabuk ve rahat bir iyileşme süreci geçirmesi için bazı kurallara uyması gerekir. Doktor tarafından bunlar ameliyat öncesi ve sonrasında hastaya anlatılmalıdır. Bu kuralların bazıları şunlardır.
Ameliyattan sonra burun içine kanama olmaması için vb. sebeplerle tamponlar konulur. Bu tamponlar burun deliklerini tıkadıklarından nefes almak oldukça zorlaşır. Bu yüzden, rahat nefes almak için dinlenirken ve uyurken sırt üstü yatılmalıdır. Gözlük takılmamalı, burun bir yere çarpılmamalı ve buruna baskı uygulanmamalıdır.
Ameliyat esnasında birçok kılcal damar kesildiğinden kanama olmaktadır. Ameliyattan sonra da bu kanamalar çok az da olsa devam edebilir. Bu durum burun çevresinde ve yüzde şişmelere sebep olabilir. Bunu önlemek için bira yüksek bir yastık kullanılması ve başın biraz yüksekte tutulması faydalı olabilir.
Burun içinde ameliyat sebebiyle aşırı kuruma olabilir. Bunu önleyip burun içini nemli tutmak için ise buruna hafifçe ıslatılmış pamuk konulabilir.
Ameliyatın ikinci gününden sonra burun içine konulan şeyler çıkarıldığından nefes almak kolaylaşır ve rahatlama olur. Bir hafta geçtikten sonra burunun üzerindeki kalıp ta çıkarılınca rahatlama daha da artar. Bir ay sonunda burun üzerindeki şişlikler de geçer. Altı ay ile bir yıl içinde burun yeni şeklini tam olarak alır.

Burun estetiği ameliyatları konusunda sık görülen yanlışlar.

Bir kişinin burun şeklinde ve görünümünde bir bozukluk varsa, burunda kemik veya et büyümesi sebebiyle nefes alma sorunu yaşanıyorsa, çok büyük veya uzun burun sebebiyle genel görünümde ortaya çıkan kötü görünüş kişiyi psikolojik olarak olumsuz etkiliyorsa, doktorun da kararı ile burun estetiği ameliyatı olmak elbette ki gerekli ve hatta bazı durumlarda zorunludur.
Ancak, genellikte kadınlar tarafından bu durumların hiç biri ortada yokken bile burun estetiği olma talepleri olabilmektedir. Son derece sağlıklı ve yüzü ile orantılı oldukça güzel bir buruna sahip olmasına rağmen bayanlar bazen, televizyonda gördükleri güzel bir manken ve oyuncunun, bazen de özendiği bir arkadaşı veya komşusunun burnunun aynısını kendisine de yaptırmak gibi taleplerde bulunabilirler.
Hâlbuki değerlendiremedikleri şudur ki burun insanın yüzü ile uyumlu oldukça güzel bir görünüm sağlar. Başka birisinde çok güzel görünen bir burun sizde çok uyumsuz ve kötü görünebilir. Her yüzün bir özelliği ve bir karakteri vardır. Bu sebeple resimden bakarak veya birini taklit ederek yapılacak burun bu yüzün özelliğini bozacak, amaçladığınızın tam aksine bir sonuç verecektir.

Kimler estetik burun ameliyatı olmalıdır?

Burunu yüzü ile orantılı ve uyumlu olan, burnunun çok kötü bir görünümü olmayan, burnunda sağlığını olumsuz etkileyecek bir rahatsızlığı olmayan kimseler başkalarına özenerek burun ameliyatı olmaya kalkışmamalıdır.
Her şeyin doğal olanı daha sağlıklı ve makbuldür. En küçük ameliyatın bile cerrahi bir operasyon olduğundan küçük te olsa riskler taşıdığı da göz önüne alındığında ameliyat eğer zorunlu değilse tercih edilmemesi gereken bir yöntemdir.
Burun ameliyatı şu durumlarda yapılabilir: Burun yüze uyumsuz ve normalden daha büyük ise, burun kemiğiniz kambur ve dışa doğru çıkıntılıysa ve bu bariz bir şekilde belli ise, önden burun normalden daha geniş görünüyorsa, sağa veya sola doğru eğri ise, burun delikleri geniş veya orantısız ise, burun ucu uzun burun olarak kabul edilecek kadar aşağıya sarkıyorsa, burundan nefes almakta zorlanılıyorsa ameliyat olmak uygun kabul edilebilir.

Bunların dışında estetik burun ameliyatı sadece doktor tavsiyesi ve yine bir görüntü ve sağlık bozukluğu varsa yapılmalı aksi takdirde yapılmamalıdır.


20 Kasım 2013 Çarşamba

Güzelleşme yolları. Dudak dolgusu. Estetik cerrahi. Estetik ameliyet.

Daha güzel bir görünüm. Dudak dolgusu. Dudak kalınlaştırma. Dudak inceltme. Dolgun dudak. Güzel dudak. İnce dudak.
Dudaklar insan vücudunda çok küçük bir yer işgal eder ancak güzel bir görünüm için hayati önem taşırlar. Çünkü dudaklar insanın en çok bakılan kısmı olan yüz üzerinde bulunurlar.
İnsanlar her türlü iletişimde ilk olarak birbirlerinin yüzlerine bakarlar. Konuşurken dâhil  dudaklar, yüzde, bakışların en çok toplandığı bölgedir. İnsanlar karşısındakinin dudaklarına her zaman dikkat ederler. Görünümü hoş, dolgun ve parlak dudaklar ise herkesin dikkatini çeker. Dudak güzelliği insan güzelliğine vücutta kapladığı alan ile kıyaslanamayacak kadar büyük bir katkı yapar.
Dudakların diğer bir özelliği de cinsel bir obje olarak algılanmasıdır. Bu sebeple; aşk şarkılarının ve şiirlerinin çoğu dudaklardan bahseder.
Dudaklarımız yüzümüzün de en merkezi bölümünde bulunurlar. Yani nasıl güzel bir resmin orta yerine yanlış bir fırça izi bütün resmi kötü gösterirse kötü görünümlü bir dudak ta tüm yüzü çirkin gösterir. Dudakların; kalınlığı, tipi ve rengi yüz ifademizi de değiştireceğinden günlük yaşamda insanlarla kurduğumuz ilişkilerde de bizi sevimli, çekici, mutsuz veya itici gösterebilirler.
Eğer dudaklar kötü görünümlü ise, bazı şeyler dıştan makyaj veya ruj ile düzeltilemez. Mesela ince dudaklarımız varsa ne yaparsak yapalım bunlar kalınlaşmazlar. Veya dudaklarımızda şekilsel olarak bir görünüm bozukluğu varsa bunlar da dıştan yapacağımız uygulamalarla düzelmez. Bu tür sorunlar ancak dudak dolgusu yaptırarak çözülebilmektedir. Oldukça kısa ve sorunsuz olan dudak dolgusu operasyonu ile artık herkes güzel ve çekici dudaklara sahip olabilir.
Dudakların görünümü, erkekler için de önemli olmakla birlikte, yukarıda anlattıklarımızdan dolayı, güzelliğine daha çok önem verdiklerinden kadınlar için çok daha önemlidir. Fakat herkesin dudakları; gerek doğuştan, gerekse yaşlılık, kaza, hastalık vb. sebeplerle bazen çok kötü bir görünüme sahip olabilir.
Eskiden bunlar insanlar tarafından kader olarak kabul edilir ve bu duruma alışılmaya çalışılırdı. Fakat artık bunun çözümü vardır. Gelişen tıp uygulamaları çoğu estetik sorun gibi dudak görünüm bozukluklarına da kolay ve başarılı çözümler sunmaktadır. Dudak şekil bozukluklarına en yaygın uygulanan ve en başarılı çözüm dudak dolgusu uygulamasıdır. Dudak dolgusu ile herkes daha güzel bir görünüme kavuşabilmektedir.
Dudak kalın ise basit bir operasyonla inceltme işlemi yapılabilir. İnce ve silik dudaklar için yapılacak işlem ise daha basittir. Dudak dolgusu bu iki soruna da kolay ve başarılı çözümler sağlar. Silik dudaklarda belirli bölgelere dudak dolgusu yapılarak hatlar oluşturulurken ince dudakların içine genel bir dudak dolgusu uygun miktarda dudak dolgusu enjekte edilerek dudaklar kalınlaştırılmaktadır.
Dudak şekillendirilirken yüz ile bütün olarak düşünülerek yüze uygun dudaklar yapmak başarılı bir görünüm elde etmek için çok önemlidir. Dudak dolgusu genel olarak yaygın olan yanlış kanının aksine sadece dudakları kalınlaştırma işlemi değildir. Abartılı bir dolgu ve görünüm kötü bir görünüme sebep olabileceği gibi yüzün yanlış bir ifade almasına da sebep olabilir. Onun için dudak dolgusu işlemi bir dudak estetiği olarak görülmeli ve yüzdeki diğer organlar da dikkate alınarak yüzün genel görünümünü bütünleyici olarak düşünülüp ona uygun bir şekilde yapılmalıdır.
Dudaklara en uygun dolgunluk verilmekle kalınmamalı, aynı zamanda dudak hatları da gerekiyorsa yüz ile bütünlük arz edecek şekilde belirginleştirme işlemine tabi tutulmalıdır. Yani yapılacak işlem dudakta mevcut bozukluk gidermek neyi gerektiriyorsa ona göre yapılmalıdır.
Dudak dolgusu yapmadan yeterli bir süre önce dudaklar, lokal anestezi ile, yani kişi uyutulmadan sadece dudaklar uyuşturularak dolgu işlemine hazırlanır. İhtiyaca göre dudak dolgusu uygulandıktan sonra uyuşukluğun geçmesi beklenir. Bundan sonra; herhangi bir problem olmadığı müddetçe dolgu yapılan kişi evine gidebilir. Dolgu yapılan kişi dudak dolgusu yapıldıktan sonra 3-4 saat süre geçmeden hiçbir şey yememeli veya içmemelidir.
Dudak dolgusu enjeksiyonundan sonra genellikle önemli bir sorun yaşanmaz. Bazen nadir de olsa şişlik ve morluklar ortaya çıkabilir. Bu durumda da hasta normal olarak 2-3 gün içinde normale döner, yani şişlikler ve morluklar geçer.
Enjeksiyon işleminden7-10 gün sonra kontrol için dolgu yapılan merkeze gidilir. Eğer dudaklarınızda kan dolaşımı normal seyrederse dudaklar çok kısa sürede iyileşerek normal hale gelir. Bundan sonra bir enfeksiyon veya başka bir tür problem yaşanmadan normal hayata yeni dudaklarla sağlıklı ve güzel bir görünüm kazanmış olarak devam edilir.
Dudakların şekli doğuştan gelen bir özellik olmakla birlikte, zaman geçtikçe; yaşın ilerlemesi, menapoz vb. gibi sebeplerle bazı kişilerde dudakların inceldiği görülebilmektedir. Bu tür sorunlar da dudak dolgusu yapılarak kolayca giderilebilmektedir.
Dudak dolgusu değişik yöntemlerle yapılabilmektedir. Bunlardan biri; vücudun başka bir yerinden alınan yağın dudaklara uygun bir şekilde enjekte edilmesi yöntemidir.  Fakat bu yöntem çoğu zaman elde edilmek istenen sonucu tam olarak vermediği gibi kalıcı da olmamaktadır. Bu işlemin sürekli olarak tekrarlanması zorunluluğu yüzünden daha uygun olan başka yöntemler yaygın olarak uygulanmaktadır. Bunun için de dermal dolgu maddeleri kullanılmaktadır. Bu işlemde vücuttan alınan yağ yerine bu maddeler dudaklara uygulanmakta ve daha kalıcı bir çözüm elde edilmektedir.
Bu işlemde sadece dudağın kırmızı renkli bölümlerine yapılmaz. İhtiyaca göre dudak çevresinde gerekli yerlere de yapılabilir. Dudak çevresine yapılan enjeksiyon ile genellikle çok belirgin olan çizgilerin düzleştirilmesi ve ağız kenarlarının yapısının daha güzel görünür bir hale getirilmesi gibi maksatlarla uygulanır.
Bazen de ihtiyaca göre hem kırmızı bölgeye ve hem de dudakların kenarlarına dudak dolgusu uygulanır. Nereye ne kadar dolgu uygulanacağı genellikle operasyon öncesi hasta ile birlikte karar verilen dudak şekli ve diğer istenen düzeltmelere göre belirlenir.
Dudak dolgusunun nasıl yapılacağı ve nasıl bir dudağa sahip olunmak istendiği genellikle doktor ile birlikte karar verilecek bir konu olmakla birlikte esas olarak kişisel tercihe bağlı bir konudur. Ancak neye karar verilirse verilsin uyulması gereken bazı genel hususlar vardır.
Bir defa istediğiniz dudak şekli yüzünüzün şekline uygun olmalı ve yüz hatlarınızı tamamlamalıdır. Mesela minyon yüzlü ve küçük burunlu birisine aşırı dolgun ve kalın dudaklar uygun olmayacaktır. Böyle dudaklar, sizi güzel göstermeyeceği gibi doğal olmayan bir görünüme bürünmenize de sebep olabilir.
Diğer bir husus ise hangi dudağa ne kadar dudak dolgusu yapılacağıdır. Genel bir kural olarak üst dudak alt dudaktan daha ince olduğundan alt dudağa üst dudaktan daha fazla dolgu maddesi enjekte edilmesi uygun olacaktır.
Dudağın kırmızı kısmı ve kenarları birbiri ile uyumlu olması gerektiğinden, kırmızı kısma yapılan dolgunun vereceği yanlardaki değişiklikler ve yanlarda eskiden var olan problemler göz önüne alınarak bunları gidermek için yanlara da uygun miktarda dolgu yapılmalıdır.

Yan etkileri:
Dudak dolgusu işleminde yaygın olarak kullanılan dolgu madde               erinden birisi de hyaluronik asittir. Bu dudak dolgusu maddesi kullanılarak yapılan işlemden sonra dudaklarda şişlik ve morluk gibi yan etkiler görülebilir. Bu durumda panik yapmanızı gerektirecek bir şey yoktur. Bu şişlik ve morluklar genellikle 3 ila 14 gün arasındaki bir zaman aralığında tamamen düzelmektedir. Bu süre içinde ise bu morluk ve şişlikler cilde zarar vermeyen makyaj malzemeleri ile kısmen de olsa kamufle edilebilir. Şişlikler için buz kullanmak şişlikleri azaltacağından uygulanması faydalı bir yöntemdir. Diğer karşılaşılabilecek sorunlardan biri de; enjeksiyon esnasında kullanılan iğnenin açtığı deliklerde enfeksiyon oluşumudur. Bu küçük yaralar da önemli bir problem teşkil etmemekte ve kısa süre içinde iyileşmektedir.
Diğer karşılaşılabilecek bir yan etki ise dudaklarda uçuk çıkması sorunudur. Bu durumda operasyonu gerçekleştiren doktora giderek bu uçukları göstermek uygun olacaktır. Doktorun vereceği anti viral ilaçları kullanmaya başlamanızdan kısa süre sonra bu uçuklarda da iyileşme başlayacaktır.

Bu maddenin beklenmeyen başka bir yan etkisi görülme ihtimali oldukça düşüktür. Ancak enjeksiyonun ardından en az 12 saat süreyle ruj sürülmemesi ve enjeksiyon yapılan dudak yanı bölgelerine de makyaj yapılmaması gerekir. Ayrıca 48 saat süre için spor faaliyetlerini askıya almak ta gereklidir.


19 Kasım 2013 Salı

Estetik cerrahi: Meme küçültme (Jinokomasti) ameliyatı.

Meme küçültme ameliyatı. Estetik cerrahi. Jinekomasti. Erkek meme küçültme ameliyatı. Liposuction (Liposakşın). Yağ alma. Süt bezleri. Süt verimi. Güzellik. Sağlık. Estetik ameliyat. Doktor. Estetik cerrah.

Meme kadınlar için en önemli uzuvlardandır. Kadının görünüşü kadar cinselliği açısından da önemlidir. Memelerde zaman zaman değişik estetik problemler olmakla birlikte en çok rastlanan konu memelerin büyüklüğüdür. Meme büyüklüğü; estetik olduğu kadar genel sağlığı da etkileyen bir konudur. Büyük memeler; genel görünümden kıyafet seçimine kadar, boyun ağrısından omurga rahatsızlıklarına kadar birçok soruna sebep olabilmektedir.
Ancak, bu problemin kolay ve kalıcı bir çözümü de vardır. Memeler; meme küçültme ameliyatları ile uygun büyüklüğe getirilebilmektedir.
Meme küçültme operasyonunda; fazla meme dokusu ve fazla deri alınmakta, deri gerilerek daha güzel bir görünüm sağlanmaktadır. Bu ameliyat ile fazlalık doku tamamen çıkarılıp atıldığından genellikle kalıcı bir çözüm elde edilmektedir.
Ancak bu ameliyatın da bazı istenmeyen sonuçları bulunmaktadır. Her meme ameliyatından sonra mutlaka bir ameliyat izi kalmaktadır. Bu iz memenin büyüklüğüne göre değişse de iz bırakmadan bir ameliyat gerçekleştirmek henüz mümkün değildir.
Eğer büyük memelerle sorununuz varsa ve bu size fiziksel ve psikolojik olarak rahatsızlık veriyorsa meme küçültme ameliyatı olmaya uygun bir durum var demektir. Toplum içinde; kendinizi kötü hissediyorsanız, size bu görünümünüz bir yetersizlik hissi veriyorsa, mutsuz oluyorsanız veya sırt ve omuz bölgelerinizde bir ağrı hissediyorsanız ameliyat uygun bir çözüm olacaktır. Dik bir şekilde durmak size sıkıntı veriyorsa, aşırı büyük olan memeleriniz sarkmaya başlamışsa ve bu sarkma sonucu karın bölgenize değiyor ve bu durum ise aşırı terleme yaparak sizi rahatsız ediyorsa, uygun sutyen bulmakta zorlanıyor ve bulduğunuz sutyenler de aşırı ağırlık yüzünden omuzlarınızı tahriş ediyorsa yine meme küçültme ameliyatı yapan bir uzmana başvurmalısınız.
Bu ameliyat; çoğunlukla genel anestezi uygulanarak yapılmakta ve hasta hane koşullarında yapılmaktadır. Ameliyat süresi genel olarak 2-3 saattir. Ameliyattan sonra birikebilecek sıvıyı atmak için dren denilen plastik borular takılabilmekte ve akıntı kesilince bunlar çıkarılmaktadır.
Ameliyat sonrasında 1-2 gün kadar hasta hanede yatmanız gerekecektir. Ağrı kesici ilaçların da yardımıyla çok fazla ağrı çekilmemektedir. Bazen ameliyat sonrasında şişlik ve ödem oluşabilmekte bu da doktor müdahalesi ile kolayca iyileşmektedir.
Memelerin tamamen iyileşmesi hastalara göre değişiklik göstermekle birlikte en fazla altı ay sonra tamamen normale dönülmektedir.
Ameliyat esnasında, süt bezlerinin bir kısmı dışarı alınarak atıldığı için süt azalmasının ortaya çıkması kaçınılmazdır. Süt veriminde kişiye göre değişen oranlarda bir miktar süt azalması görülmesi muhtemeldir.
Ancak çok ta endişe etmeyin. Çünkü bu azalma; kişinin yapısına, göğüslerinin büyüklüğüne, dolayısıyla alınan doku miktarına göre değişir. Sizi ne kadar etkileyeceğini öğrenmek için bir doktora danışmalısınız. Estetik meme küçültme operasyonu yapan doktorlar size yardımcı olacaktır.
Meme küçültme ameliyatından hemen sonra hızlı bir iyileşme sürecine girilir. Ameliyat kesikleri kısa sürede kaynamaya başlar. Boyun ve sır bölgelerinde ağrılar ortadan kalkmaya başlar. Hastanın psikolojik durumu hızla iyileşir.
Ameliyattan sonra ne zaman işe başlanabileceği farklı durumlara göre değişiklik gösterir. Masa başı iş yapanlar kısa bir süre içinde (genellikle 3-4 gün sonra)işe başlayabilir. Fiziksel işlerde çalışanlar için bu süre daha uzun olacaktır. Normal olarak 2-3 haftadan önce fiziksel çalışma, 4-6 haftadan önce de yüzme ve spor yapılmamalıdır.
Meme küçültmenin bir sınırı yoktur. Vücut yapısına göre istenilen kadar küçültilebilir.
Memelerde ameliyattan sonra kalan dokular sizin, kilo alma, hamile kalma gibi değişimlerinizle birlikte uyumlu olarak yine bir miktar değişir.
Bu ameliyat için bir üst yaş sınırı yoktur. Kişinin genel sağlık durumuna bakılır. Alt yaş olarak ise ergenliğin tamamlanmış olması uygun olur. Ama gerekirse onbeş yaşındaki bir kıza da yapılabilir. Daha ergenlik çağının içinde jigantomasti denilen dev memeler oluşmasına sebep olan  jüvenil meme hipertrofisi söz konusu ise bu yaşta da yapılmaktadır.
Meme küçültme ameliyatı onsekiz yaşından itibaren yapıldığı sürece memeler tekrar büyümeyecektir. Erken yaşta ameliyatın yapıldığı jüvenil meme hipertrofisi ise ergenlik tamamlana kadar memelerde bir miktar büyüme olabilir.
Meme küçültme ameliyatını klasik genel anestezi yerine derin Sedasyon’la da yapılabilmektedir. Bu yöntemde hasta damardan verilen ilaçlar ile tamamen uyutulur. Ameliyat yarım saat sonra hasta ayağa kalkar, bir saat içinde de yemek yiyebilir.
Göğüs küçültme ameliyatı sırasında alınan meme dokusu patolojik incelemeye gönderilir.  Varsa ameliyat esnasında kistler alınır.
Kadınlarda olduğu gibi erkeklerde de meme büyümesi problemi ameliyat ile çözümlenebilir. Erkeklerde meme büyümesi rahatsızlığının tıbbi adı Jinekomasti’dir. Jinekomasti  oldukça sık görülen bir rahatsızlıktır. Jinekomstisi olan erkekler öne eğik, kolları düşük dururlar.
Jinekomasti tedavisi de ağrılı bir tedavi değildir. Jinekomasti de %85 oranında iz bırakmadan ve  sadece liposuction ile bile çok iyi sonuçlar alınabilmektedir
Jinekomasti olan bir hastada neden bu oldu diye ileri tetkikler yapılmasına genellikle gerek yoktur. Ancak doktorunuz şüphelenecek olursa ileri tetkikler isteyecektir. En sık uygulanan tetkik meme ultrason incelemesidir. Buradan da jinekomastinin yağ dokudan mı yoksa meme dokusu artışından mı olduğunu anlaşılmaya çalışılır. Bu tetkik sonucuna göre ameliyat tipine karar verilir.
Eğer büyümeye neden olan doku yağ doku ise liposuction yani yağ alma ameliyatı yapılır. Eğer büyümeden meme dokusunda ki artış sorumlu ise o zamanda meme başı etrafında ki kahverenkli halkanın alt yarısından girilerek fazla olan meme dokusu dışarı alınır.

Sarkma varsa; fazla derinin de çıkarılması gereken daha detaylı ileri cerrahi işlemler gerekebili.  Tüm cerrahi işlemlerden sonra mutlaka özel bir korse takmanız gerekir. Bu korse 3-4 hafta taktıktan sonra doktorun da bilgisi dahilinde çıkarılır.manız istenecektir. Ameliyetten sonra;  birinci ayda, üçüncü ayda, altıncı ve on ikinci ayda doktorunuza rutin kontrollere gitmeniz gerekir.


Estetik Cerrahi. Karın bölgesi estetik ameliyatı: Abdominoplasti.

Karın bölgesi ameliyatı. Abdominoplasti. Karın kaslarının dikilmesi. Karın bölgesindeki yağların alınması. Karın bölgesinde sarkan derinin toplanması. Doğum sonrası çatlakların tedavisi. Bel ve karın yağlarının alınması. Plastik cerrahi. Estetik ameliyat.



Günümüzde çoğu; beslenme alışkanlıkları ve yaşlanma gibi sebeplerle vücudunun değişik yerlerinde yağlanma ve şekil bozuklukları gibi sorunlar yaşamaktadır. Bu tür sorunları olan insanlar, çoğu zaman diyet yapmak veya spor yapmak gibi faaliyetlerle bu sorunu aşmaya çalışmaktadır.
Bu tür sorunlar artık estetik operasyonlarla da tedavi edilebilmektedir. Bu operasyonlardan birisi de abdominaplasti uygulamasıdır. Abdomen; karın, göbek veya mide anlamına gelmektedir. Yani bu bölge; göğüs ile kasıklar arasındaki bölgedir. Abdominaplasti ise bu bölgedeki şekil bozukluklarını düzeltmek için uygulanan bir cerrahi operasyondur. Bu bir estetik ameliyat olup deride ortaya çıkan bozulmaların düzeltilmesi ve fazla yağların alınmasını ihtiva eder.
Abdominaplasti sadece estetik açıdan fayda sağlayan bir ameliyat olmayıp, buradaki yağların alınması işlemi karın kaslarının işlevlerini de artırmakta ve başka birçok sağlık probleme de çözüm sağlamaktadır. Mesela; kalp krizi riski yaratan en önemli faktörlerden biri karın ve bel bölgesinde toplanan yağlardır. Bu bölgedeki yağların alınması genel sağlığınızı ve bu arada kalp sağlığınızı da olumlu etkiler.
Bu ameliyet esnasında sarkan ve görüntüsü bozulan deri de düzeltilir ve karın bölgesinde birikmiş fazla yağlar alınır.
Genellikle doğum sonrası göbek bölgesinde oluşan çatlaklar, sarkmalar ve yağlarla ilgili sorunları çözmek için başvurulur.
Bu ameliyat kadınlarda olduğu gibi erkeklere de uygulanmaktadır. Düzenli spor alışkanlığı olmayan kimselerde ister istemez karın bölgesinde ve belde yağ birikmesi meydana gelmektedir. İleri yaşlarda ise metabolizmanın yavaşlamasından dolayı bunlardan kurtulmak oldukça zorlaşır. Spor veya diyet yapmak ta çoğu zaman pek işe yaramayabilmektedir.
Bunların dışında, bazı kazalar ve ameliyatlardan sonra karın bölgesinde görünüm bozuklukları oluşabilir. Bunlar için de Abdominoplasti uygulanabilir.
Fakat bu durumlar için ila ki Abdominoplasti uygulanacak diye bir şart yoktur. Buna karar vermek için bir doktora başvurmalı, başka bir çözüm mümkün ise doktor kontrolünde uygulanmalı veya doktor tavsiyesi ile ameliyat yapılmalıdır.
Karın bölgesi ameliyatından önce belde bulunan yağlar liposkopi ile alınarak daha sonra karın germe işlemine geçilmesi daha iyi sonuç veren bir uygulamadır.Bu işlem cerrahi operasyonu oldukça kolaylaştırmaktadır. Bu yönteme; ‘’Yüksek Yan Gerilimli Karın Germe Ameliyatı’’ denir. Bu yöntemin iki yararı bulunmaktadır. Birincisi; deri dolaşımının bozulmamasıdır. Beldeki yağlar alındığından karın bölgesindeki deri gevşer ve karın germe ameliyatında deri çok gerilmediğinden kan dolaşımı rahatça çalışır, bu ise ameliyat esnasında ve ameliyattan sonra yaşanabilecek riskleri azaltır.
İkincisi; belden alınan yağlar dolayısıyla deri  gevşediğinden derinin tamamı kas yapısından ayrılmaz,deri ayırma işlemi sadece göbek kasları bölgesinde yapılır. Kesilen bölge azaldığı için daha az damar ve sinir kesilir. Bu ise iyileşme zamanını kısaltır.
Doğum sonrası ameliyatlarda, eğer bir birinden ayrılan karın kasları varsa bunlar bir araya getirilip dikilir, böylece karında  düz ve estetik bir görünüm sağlanır.
Ameliyat genel anestezi altında yapılr. Ameliyattan sonra en az bir gün hastanede yatmanız gerekir. 6-7 saat sonra yürümeye başlayıp yedi gün sonra da işinize gidebilirsiniz.
Çoğu insan Abdominoplasti ameliyatını liposankşın (liposunction) ile karıştırmaktadır. Fakat bunlar oldukça farklı operasyonlardır. Liposankşın da sadece yağlar alınırken Abdominoplasti ameliyatında yağların alınmasından başka; karın bölgesindeki deri gerilmekte, kaslardaki ayrılmalar onarılmakta ve ciltteki çatlak vb. bozulmalar düzeltilmektedir.
Bayanların dikkat etmesi gereken en önemli husus tekrar ne zaman hamile kalacaklarıdır. Yakın zamanda hamile kalınacaksa bu ameliyat doğum sonrasına ertelenmelidir. Ancak ameliyattan 2-3 yıl sonra hamile kalınabilir.

Dikkat edilmesi gereken önemli bir husus: Ameliyattan sonra bir ay boyunca korse giyilmesi gerekir. Ayrıca;  ameliyattan sonra beslenmenize dikkat etmeniz ve düzenli spor yapmamız gerekir. Eğer bunları yapmazsanız, eskiye göre daha yavaş ta olsa kilo alabilirsiniz.


18 Kasım 2013 Pazartesi

Estetik cerrahi yöntemleri: Mezoterapi (Orta deri tedavisi).

Mezoterapi nedir? Estetik operasyonlar. Estetik ameliyatları. Estetik uygulamaları. Yağ azaltma. Saç çıkarma. Saç dökülmesinin azaltılması.
Mezoterapi; orta deri tedavisi demektir. Bu tedavi yönteminde; tedavi edilmek istenen yerde, derinin altına 4-6 mm derinliğe ince uçlu iğnelerle tedavi edici ilaçlar enjekte edilmektedir. Yağ fazlalığı ve selüloit gibi problemlerde uygulanan bir estetik tedavi yöntemidir.
İlk defa Fransa’da, 1952 yılında uygulanan bu tedavi şekli geleneksel tıbbın bir uygulaması olarak kabul edilmektedir. Halen en fazla uygulamanın olduğu ülkelerin başında Fransa gelmektedir. Günde 60.000 gibi bir uygulamadan söz edilmektedir.
Bu tedavi yönteminde tedavi edici ilaçlar ve rahatsızlığa göre hazırlanmış karışımlar deri altına kısa bir süre içinde (5-10 dakikada) enjekte edilmekte cerrahi bir operasyon yapılmamaktadır. Tedavi öncesinde ilgili bölgeye lokal anestezi uygulanır.
Tedavi; enjekte edilen karışımın zerk edilen bölgedeki dokular ve yağlarla etkileşime geçmesiyle doğal yollarla gerçekleşmektedir. Karışımların sorunun olduğu bölgeye doğrudan verilmesi sebebiyle ilaçlar tedavi edilecek bölgeye hızlı ve etkili bir şekilde ulaşmış olur. Bu şekilde ilaçların etkisi artırılmış olur. Bu karışımlar genel olarak; vitamin, aminoasit, mineral, enzim ve bazı ilaçların karışımdan oluşurlar.
Temelde estetik tedavi kapsamındaki uygulamalarda kullanılmaktadır. Bu uygulamalar genel olarak şu başlıklar altında toplanabilir: Selüloit, saç dökülmesi, ergenlik ve hamilelikte oluşan çatlaklar, yüz gençleştirme ve yara izleri tedavisi.
Selüloitli bölgeye ince uçlu şırıngalarla zerk edilen ilaç karışımı, bu bölgede kan ve lenf akımını hızlandırır. Verilen ilaç karışımı zamanda orta derinin üzerinde toplanmış ve vücudun kullanamadığı ama bünyeden de atamadığı yağ hücrelerinin serbest kalmasını ve dolaşım sistemine karışmasını sağlar. Bu ilaç karışımı, aynı zamanda, deriye portakal kabuğuna benzer görüntüyü veren sert bağlarının kopmasını da sağlar ve bu görüntüyü yok eder.
Saç dökülmesi için uygulamada; saç için gerekli olan vitamin, mineral ve benzeri diğer maddeler özel bir karışım haline getirilerek özel ince uçlu iğnelerle saçlı bölgenin bulunduğu bölgelerdeki derinin altına enjekte edilir. Bu karışım enjekte edilen bölgedeki kılcal damarlar sayesinde tüm deriye ve saç köklerine ulaşarak etkili olur. Saç dökülmesi tedavisinde ortaderi tedavisi uygulamasında amaç; saç dökülmesinin durdurulması, saç kalitesinin artırılması ve yeni saç çıkışının aktif hale getirilmesidir.
Estetik alanın dışında da bazı ortaderi tedavisi uygulamaları vardır. Romatizma, dolaşım sorunları, varis, varis ülseri, migren, spor hekimliği ve benzeri alanlar bu estetik dışı uygulamaların başında gelmektedir. Mezoterapi; başta arterit ve benzere eklem hastalıklarında olmak üzere, spor rahatsızlıklarında, fıtık rahatsızlıklarında (bel ve boyun),migren ağrılarında, aybaşı ağrılarında, varis rahatsızlıklarında, selüloit rahatsızlıklarında, cilt lekelerinde, cilt yaşlanması rahatsızlıklarında, saç dökülmesi rahatsızlıklarında ve benzeri birçok rahatsızlıkta yaygın bir şekilde uygulanmakta ve başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Bu tedavi doktorun takip ve değerlendirmesine göre bir veya birden fazla seanslar halinde yapılmaktadır. Seanslar arasında en az bir hafta bırakılmakta ve her seansta 10 cc ’den fazla ilaç zerk edilmemektedir.
Bu basit kurallara uyulduğunda genellikle tedavi sırasında ve sonrasında herhangi bir istenmeyen durum görülmemekte, ilaçlardan dolayı bir yan etki de nadiren görülmektedir. Yan etkilerinin diğer tedavi yöntemlerine göre oldukça az olması da bu yaygınlaşmada önemli bir faktördür. Ancak yine de bu tedavinin uygulanmasının kısmen de olsa sakınca yaratabileceği durumlar vardır.
Mezoterapi tedavisi şu durumlarda uygulanmamalıdır: Eğer hastada kalp yetmezliği varsa, şeker hastalığı (diyabet) varsa, böbrek rahatsızlığı varsa veya antikuagülan tedavisi görüyorsa bu tedavi uygulanmamalıdır. Bu durumlar dışında her hastada rahatça uygulanabilir.
Bu tedavi yöntemi kısa sürede sonuç alınan bir tedavi şekli değildir. Sonuç için uzun bir uygulama süresi gerekebilir. Bu konuda da hasta aydınlatılarak sonuçlar hakkında yanlış beklentiler içine girmesi önlenmelidir.

Mezoterapi uygulamasından önce en önemli husus hastanın beslenmesine dikkat etmesi gereğidir. Örneğin; hastaların, tedavi öncesinde protein açısından zengin gıdalardan, kafein içeren her türlü içecek ve yiyeceklerden uzak durmaları gerekir. Dikkat edilmesi gereken diğer bir husus ta içilen ilaçlardır. Mesela; uygulama öncesinde soğuk algınlığı için kullanılan ilaçların hiç biri kesinlikle içilmemelidir. Çünkü bu ilaçların çoğunda etkin madde olarak kahvede de bulunan kafein kullanılmaktadır.


1 Kasım 2013 Cuma

Kozakçıoğlu'nun sır dolu intiharı!.....



Eski Olağanüstü Hal Bölge (OHAL) Valisi Hayri Kozakçıoğlu (75) Sarıyer’deki villasının yatak odasında 25 Mayıs sabahı ölü bulunmuştu. 


Polis, Kozakçıoğlu’nun, kendine ait toplu Smith Wesson tabancayla kalbine tek el ateş ederek intihar ettiğini açıklarken savcılık araştırma başlatmıştı. 


Bitişik atış olarak tabir edilen namluyu bedene dayayarak ateşleme sonucu, merminin girdiği yerde yanık izi oluştuğunu, silah sesinin de duyulmamasına bu atışın neden olmuş olabileceğini söyledi. 


Evde herhangi bir not ya da mektup bulunmamıştı.


Kozakçıoğlu’nun villasında ölü bulunmasıyla ilgili soruşturma tamamlandı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Kozakçıoğlu’nu ölümünde şüphe oluşturacak bir neden bulunamadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. Kozakçıoğlu’nun intihar ettiği belirtilerek dosya kapatıldı.

Adli Tıp Kurumu, yaptığı ön otopsi raporunda olayı, ‘intiharla uyumlu ölüm’ şeklinde değerlendirdi.
El svapları ile ilgili incelemenin ise devam ettiği bildirildi. Olayın ardından villanın dışı ve bahçesindeki güvenlik kamera görüntüleri de incelendi. Görüntülerde, şüpheli bir duruma rastlanmadı.

Kozakçıoğlu'nun eşi Sabire Kozakçıoğlu’nun ifadesinde, “Gece saat 01.00’a kadar günlük konulardan konuştuk. Midesinin iyi olmadığını, kendisini iyi hissetmediğini söyledi. Randevuları olduğunu erken kalkması gerektiğini söyledi. Sabah kalktığında, odasından çıkmadığını gördüm. Kapıya yöneldim. Kapı kilitliydi. Oğlum Ferhan’ı aradım. Oğlum polisle eve geldi” diye ifade vermiş.

Sabire Kozakçıoğlu, eşinin neden ölümü seçtiği konusunda bir bilgisinin olmadığını söyleyerek, silah sesi duymadığını belirtti.

Hizmetçi de silah sesi duymadığını söyledi.

Haber özet olarak bu. Çok önemli makamlarda bulunmuş biri başından silahla vurulup ölüyor ve intihar denerek dosya hemen kapanıyor.

Biraz şüphe çekici değil mi?

Hiç bir belirti vermeden intihar etmesi tuhaf değil mi?

İntihar edecek birisi ertesi gün için neden birine randevu versin?

Peki neden hiç bir not bırakmamış?

Adam 75 yaşında, ani bunalıma girip intihar edebilecek bir yeni yetme değil

İntihar ettiğine dair deliller çok açık ve belirgin görünüyor.

Bizzat bu durum bile şüphe uyandırmıyor mu?

Bir zamanlar suç analizi dersi görmüştüm. Hocamızın bir sözü hala aklımda: Herşey aşırı derece açık ve normal görünüyorsa bu durum bir anormallik olduğunun en önemli işaretidir.

Burada da da her şey çok açık görünmüyor mu?

Yada öyle görünsün diye düzenlenmiş olamaz mı?

Açıkçası bilmiyorum.

Ama OHAL valiliği yapmış ve muhtemelen çok önemli düşmanları olabilecek birisi böyle ölürse, sanırım daha şüpheci olmak ve daha detaylı inceleme yapmak gerekir.

Daha sonra, elde edilebilecek bir bilgi veya birilerinin çocuklarının yaptığı gibi bir iddia sonucu mezardan çıkarılmasın.

Saygılar sunarım.