.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}
Güvenlik-Emniyet-Kaza Önleme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Güvenlik-Emniyet-Kaza Önleme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ekim 2023 Cuma

Beddua okumak yasal hakkımız!....

 Nüfus müdürlüğündeyim. Genç bir oğlan bir memurla tartışmaya başladı.

Oğlan biraz rahatsız gibi.

Kanuni haklarından filan bahsetti.

Memuru şikâyet edeceğini bağıra bağıra söyledi.

Memur da; "Git şikâyet et, sorun çıkaran sensin!" diye cevap verdi.

Bunu duyan genç, memura "Allah belanı versin!" diye bağırdı.

Memur "Bana beddua edemezsin! Şimdi polis çağıracağım." diye tepki gösterdi.

Oğlan " Çağırırsan çağır, beddua okumak suç değil.

Bu konuda açılmış bir davada hakim kararı var.

Beddua etmek benim yasal hakkim." dedi.

Bunun üzerine bir memur; "Terbiyesizlik yapma!" diye bağırdı.

Oğlan ona dönüp; "Yasal hakkımı kullanıyorum.

Senin de Allah belanı versin." diye bağırdı.

İş büyüyünce, birkaç memur oğlanın etrafını çevirip dışarı çıkarmaya, oğlan direnince de bir odaya sokmaya filan çalıştı.

Oğlan; "Bana dokunmayın. Buna hakkınız yok. Suç işliyorsunuz. Yine yasal hakkımı kullanıyorum. Allah hepinizin belasını versin!" dedi.

Bunun üzerine bir kadın memur sinirlendi.

"Bu hak sadece sana verilmemiştir herhalde! Benim de ayni hakkim vardır. O zaman ben de yasal hakkimi kullanıyorum. Allah senin belanı versin." diye karşılık verdi.

Sonra güvenlik filan geldi.

Oğlanı dışarı çıkardılar.

Biraz sonra bir memur geri döndü.

Nedendir bilmem ama sanırım sıra bekleyen insanları bilgilendirmeye ihtiyaç olduğunu düşünmüş olmalı, durumu açıklamaya başladı.

Özet olarak; "Psikolojik sorunları varmış. Normal değilmiş." dedi.

Psikolojik sorunu olması sanki iyi bir şeymiş gibi bazıları "Oooh!" filan dedi.

Herkes rahatlamış görünüyordu.

Sıra bekleyenler, işine gücüne devam etti.

Ben de işimi halletmek için sıramın gelmesini bekliyordum.

Bir memura sordum: "Burada güvenlik yok mu? Ya daha vahim bir şey olsaydı."

"Yoook! Bir şey olmaz, merak etmeyin. Güvenlik giriş kapısında var." diye cevap verdi.

Bir güvenli açığı olduğu kanaatine vardım.

Ama beni ilgilendiren bir durum değil diye bir şey demedim.

Ama yine de şaşırmıştım.

Çünkü bu, benim devlet dairelerinde karşılaştığım ilk olay değildi.

Hatta, nedendir bilmem, ne zaman devlet dairesine filan gitsem ya kavga çıkıyor veya psikolojisi bozuk birine denk geliyorum.

Resmen resmi daire fobim oluşmaya başladı.

26 Eylül 2023 Salı

Yasadışı göçmen ve sığınmacıların ülkelerine geri gönderilmelerini istemek ırkçılık değil vatanseverliktir.

 Ülkede 17 milyon kişi oldukları bazı resmi kurum raporlarından anlaşılan yasadışı göçmen ve sığınmacıların ülkelerine gönderilmesini istemek ırkçılık değil vatanseverliktir.

1918 yılından itibaren ülkemiz silahla işgal edilince silahla karşılık verdik ve işgalcilerin hepsini geldikleri yerlere gönderdik.

Şimdi sırtında çantayla gelenlerce işgal edilince neden ses çıkarmayalım.

Geldikleri gibi, çantalarını sırtlarına verip ülkelerine geri gönderelim.

Türkiye Avrupa'nın göçmen toplama merkezi olamaz.

20 Ağustos 2023 Pazar

Afganistan kara sınırlarını Türkiye korusun.

 İnternette "Afganistan hava sahasını Türkiye koruyor." diye bir şey okudum.

Eğer doğruysa gereksiz bir şey.

Afgan hava sahasını ihlal eden yok.

Afgan hava sahasından bize gelebilecek bir tehdit yok.

Afgan hava sahasını birileri ihlal edecek olsa bunun bize bir zararı da yok.

Ama Afgan kara sınırlarını korumak öyle mi?

Eğer Afgan kara sınırları iyi korunsa yüzbinlerce genç Afgan erkeği Türkiye'ye yasadışı göçmen olarak gitmek için sınırlardan çıkamaz.

Bırakalım hava sahasını korumayı.

Bizim için Afgan kara sınırları daha önemli.

İyisi mi Afganistan kara sınırlarını Türkiye korusun.

19 Ağustos 2023 Cumartesi

Memleket Birleşmiş Milletler mülteci/göçmen toplama kampına döndü.

 Tunuslu bir işadamı İstanbul'da bir hotelde yan odada kalan Faslı bir kadının odasına girmiş.

Kadın pencereden atlamış.

Yere düsen kadın ölmüş.

Tunuslu tutuklanmış.

Bundan sonra bu tur haberleri daha çok duyacağız.

Birleşmiş Milletler mülteci/göçmen toplama kampı gibiyiz.

Her yerden ve her cinsten insan ülkeyi işgal etmiş durumda.

Bir an önce sıkı tedbirler alınmalıdır.

16 Ağustos 2023 Çarşamba

Yasadışı göçmenler ve sığınmacıların yarattığı tehlikeler.

 Afrika kökenli beş kişi, Safari Çetesi adında bir çete kurmuş.

Diyarbakır'da bazı insanları Suriye'de görev yapan Amerikan askeriyiz diyerek dolandırmışlar.

Polis baskınında yüklü miktarda döviz ve uzun namlulu silahlarla 5 siyahi yakalanmış.

Bu daha başlangıç.

Yasadışı göçmenler ülkelerine gönderilmezse daha kotu şeyler olacak.

Bizim dolandırıcılarımız, bizim mafyamız, bizim suç örgütlerimiz yetersiz mi kaldı ki bunları dışarıdan ithal ediyoruz?

19 Aralık 2021 Pazar

Estonya feribotu sendromu

Almanya'da inşa edilen Estonya Feribotu 1994'de kıyıya yakın bir yerde su alıp yan yatarak battı.

852 yolcu öldü, 137 kişi kurtuldu.

Ölenlerin %98’i yüzme biliyordu.

Peki bu 852 yolcu nasıl öldü?

Feribot 28 Eylül gece 00.30’da sert dalgalar nedeniyle su almaya başladı.

Su miktarının artmasıyla tahliye işlemi hemen başlatıldı.

Ancak 987 yolcudan sadece 137’si feribotu terk ettiler ve kurtuldular.

Geri kalan 852 yolcu ise gemi kaptanının:

“Sayın yolcularımız, lütfen panik yapmayın; dünyanın en güçlü feribotundasınız” sözlerine kanarak su boşaltma işlemini merakla izlemeye başladılar.

Saatler ilerledikçe feribot daha da yan yattı ama 852 yolcu izlemeye devam etti.

Saatler 01.50’de Estonya Feribotu tamamen sulara gömüldü.

852 yolcunun Feribotun su aldığını ve yan yatmaya başladığını görmelerine rağmen son saniyeye kadar izlemeleri psikoloji kitaplarında “Estonya Feribotu Sendromu” olarak yer almıştır.

O insanların davranış şekillerine psikoloji bilimi mantıklı bir açıklama getirememiştir.


25 Ağustos 2020 Salı

Sorun Çözmede Yeni Yaklaşımlar

Sorunları çözmek için iki yaklaşım olduğunu öğrenmiştik. 
Birincisi reaktif yaklaşım. 
Yani bir olayın olmasını beklemek ve olunca reaksiyon göstermek. 
Bu yaklaşımın ilkel hale geldiğini, 21. yüzyılda orduların, bu arada tüm insanların yeni bir yaklaşıma ihtiyaç duyduğunu söylemişti öğretmenlerimiz. 
Bu yaklaşımın adi proaktif yaklaşımdır. 
Henüz hiçbir sorun olmamasına rağmen muhtemel sorunların neler olabileceğini araştırmak ve muhtemel çözüm önerilerini değerlendirerek sorunları ortaya çıkmadan önce ortadan kaldırmak olarak tanımlanabilir. 
Özet olarak reaktif yaklaşım; deprem olunca veya sel basınca müdahale etmek, proaktif yaklaşım ise deprem olmadan önce bütün bilimsel araştırmaları yapmak, deprem bölgelerini tespit etmek, toplanma alanları belirlemek, kurtarma teşkilatları kurup eğitmek, zayıf binaları sağlamlaştırmak, cok zayıf olanları yıkıp yeniden yapmak veya başka yere inşa etmek, sele karşı dere yataklarını temizlemek, dere yataklarında yapılaşmaya izin vermemek, mevcut yapıları yıkarak dereleri açmak vb. faaliyetlerden oluşuyor. 
Reaktif yaklaşım sürekli kriz yönetimi gerektirir. 
Bu yüzden krizi ne kadar iyi yönetirse yönetsin sık sık krizle karşılasan yönetici iyi yönetici değildir derlerdi hocalarımız.

24 Ekim 2017 Salı

Emniyet ve güvenlik tedbirleri.


    Her türlü iş yerinde güvenlikle ilgili uyulması gereken bazı kurallar vardır. Hatta şirketler ve kurumlar bu konularla ilgili personeline zaman zaman eğitimler ve tatbikatlar düzenler. Ama çoğu insan evde de bu tür kuralların uygulanması gerektiğini düşünmez ve hukuki zorunluluklar dışında emniyet ve güvenlik kurallarına dikkat etmez.
    Ben yıllardır güvenlik sektöründe çalıştığım için sanırım artık bir kişilik özelliği haline geldiği için güvenlikle ilgili kurallara çok dikkat ederim. Örneğin apartman yöneticisi olduğumda yaptığım ilk şey, kapı zili yerine kat maliklerinin zili çalan kişiyi görebilecekleri görüntülü bir sistem taktırmak oldu. Ayrıca apartmana kamera sistemi taktırdım. Apartmandan son zamanlarda taşınanlar olduğundan, apartmanın altındaki garajın dış ve apartman içine açılan kapılarının kilitlerini değiştirip kat maliklerine birer adet dağıttım. Kazan dairesi (artık su deposu olarak kullanılıyor) kapısının kilidini değiştirip anahtarını apartman görevlisine verdim.
    Bunun dışında kendi dairemde de güvenlik konularına dikkat ederim. Sadece evden çıkarken değil, evdeyken de kapıyı mutlaka kilitlerim. Ayrıca kapı emniyet mandalını da takarım. Yani güvenlik konularına muhtemelen çoğu insandan daha fazla  dikkat ediyorum.
    Ama ne yalan söyleyeyim, emniyet konusunda bu kadar dikkatli değildim. Bunu da yakın zamanda yaşadığım bir olayla öğrendim. Bir gün yakın bir arkadaşım telefon edip beni, kahve içip sohbet etmek için evime yakın bir yere davet etti. O sırada evde kitap okuyordum. Hemen kitabı kapatıp giyindim ve evden çıktım. Asansörle aşağıya indim. Apartman kapısını açarken bir sigara çıkardım ve kapıdan çıkar çıkmaz sigarayı yaktım.
    İşte tam o anda ''Güüüm! Pat...'' diye ikili bir ses duydum. Apartmanın bahçesine yakın zaman önce çim ekmiştik. Alt komşum olan 60-65 yaşındaki.... Bey de, çiçeklere çok meraklı olduğundan bahçeye bir sürü gül dikti. Bu sesi, bir küreği elinizden biraz uzağa attığınızda önce demir aksamının sonra da tahta sapının yere çarpmasıyla çıkan o ikili sese benzettiğimden, alt komşumun yine çiçek ektiğini ve işi bitince küreği bahçenin dış tarafına attığını zannettim.
    Fakat bir adım atıp merdivenden indiğimde, sağ tarafta çimlerin üzerinde hareketsiz bir şekilde yatan alt komşumu gördüm. Yine aklıma kötü bir şey gelmedi. Çalışmaktan yoruldu ve hava da güzel olduğundan çimlerin üzerine uzandı diye düşündüm. Alt komşum yerinde duramayan ve hiperaktif çocuklar gibi sürekli bir şeylerle uğraşan biri.
    Spor yapmaz ama çok hareketli olduğundan vücudu yaşıtlarına göre oldukça sağlam ve pire gibi bir adam. Her zaman ''Ben yorgunluk nedir bilmem.'' diye övündüğünden onu yorgun bir şekilde yerde yatar halde görünce takılmak için seslendim.
    ''Merhaba... Bey. Çok yoruldun galiba. Bakıyorum da ölü gibi yatıyorsun.'' dedim.
    Hakikaten hiç hareketsiz ve adeta bir ölü gibi yerde yatıyordu. Ben onun, yorgun olmadığını göstermek için hemen yerden fırlayıp yanıma geleceğini beklerken o, elini kolunu oynatmaya ve mırıldanarak bir şeyler söyletmeye çalıştı.
    Ters giden bir şeyler olduğunu anladım ve hemen yanına gittim.
    ''Hayrola! Napıyorsun... Bey?'' dedim.
    Ama o hiç kıpırdamadan yerde yatıyor ve gözlerime sanki yardıma ihtiyacı varmış gibi acı içinde bakıyordu. Herhalde yoruldu ve başı dönünce yere yattı diye içimden geçirdim.
    O ise mırıldanarak cevap verdi.
    ''Düştüüm....''
    Ben durumun biraz ciddi olduğunu ve çalışırken bayılıp yere düştüğünü zannettim ve gayri ihtiyari olarak; ''Nereden düştün? Başın mı döndü?'' diye sordum.
    O gözleriyle apartmanı işaret ederek; ''Balkondan düştüm...'' diye cevap verdi.
    Bunun üzerine hemen harekete geçtim. Çünkü adam dördüncü katta oturuyordu ve kendi balkonundan düştüğüne göre durum çok vahimdi. Üstelik bu adam bir ay kadar önce belinden ameliyat olmuştu. Hemen eğilip nabzına baktım. Biraz yüksekti. Omuzumdaki küçük sırt çantasını çıkarıp katladım ve elimle boynunu dikkatli bir şekilde tutarak çantayı başının altına koydum. Sonra bilinci yerinde mi diye kontrol etmek için bazı sorular sordum. Bilinci yerindeydi ve sanırım ilk şoku atlatmaya başlamıştı. Bana ne olduğunu anlatmaya başladı.
    Eşi hasta olduğundan evin camlarını silerek ona yardımcı olmaya karar vermiş. Bütün camları silip sıra balkona geldiğinde, bir cama ulaşamayınca balkon demirinin üzerine çıkıp camı silmeye çalışmış fakat ayağı kayıp aşağıya düşmüş. Düşerken bir alt katın balkonundan tutmaya çalışmış ama hızla düştüğünden eli kaymış.
    Ben adamın ameliyatlı olduğunu bildiğimden çok korktum ve üzüldüm. İçimden, muhtemelen ameliyat yerinin zarar gördüğü ve adamın sakat kalabileceği geçti. Omurgalarından ameliyat olduğundan felç olup olmadığını anlamak için el parmaklarını ve ayaklarını oynatmasını söyledim, oynattı. Felç olmadığını anlayınca rahatladım.
    Ama adam kaburgasını göstererek çok ağrıdığını söyleyince kaburgasının kırıldığını ve muhtemelen bir iç organına battığını düşündüm. En iyi ihtimalle bir iç kanaması geçiriyor diye düşündüm. Çünkü adamın rengi kara-sarı arasında bir renge dönmüştüm.
    Bu arada ambulans çağırmak için telefonu çıkardım fakat bir türlü 112 aklıma gelmiyordu. O sırada yoldan geçen ve bizi görerek bahçe duvarına kadar yaklaşmış olan birine ambulans çağırmak istediğimi, numaranın kaç olduğunu sordum. Fakat adam benden çok daha fazla panik halindeydi.
    ''Bilmiyorum.'' dedi ve yakındaki bakkala doğru koşmaya başladı. Onu gören bakkal ne olduğunu anlamak için dışarı çıkıp bize doğru koşmaya başladı. Ben bağırarak bakkala numarayı sordum.       
    Bakkal bir an durakladı ve ; ''Hatırlayamıyorum.'' dedi.
    Sonra koşarak dükkana girdi ve oradan bana bağırdı. ''112. Numara 112.''
    Hemen 112'yi aradım. Telefona çıkan kişiye hastanın durumunu anlattım ve adresi söyledim. Onlar gelinceye kadar ne yapmam gerektiğini sordum. Hastayı kıpırdatmamamı söyledi.
    Bu sırada karşı apartmandan çıkan orta yaşlarda, biraz çok bilmiş havalarındaki bir adam kendinden emin bir şekilde yanımıza geldi ve ''Bir müsaade edin de hastaya bakayım.'' dedi.
    Ben elimi uzatarak adamı durdurdum. ''Sen doktor musun?'' diye sordum.
    Adam; ''Hayır, değilim. Ama ilk yardım kursu gördüm.'' diye cevap verdi.
    Ben adamın tavırlarından pek ikna olmadığımdan sordum.'' Hastanın bilinci yerinde. Açık yara yok. Kanama yok. Belki iç kanama olabilir. Ne yapmamızı önerirsin?''
    Adam beni dikkatle dinledikten sonra gayet kendinden emin bir şekilde; ''Ayaklarını yukarı kaldırmamız lazım. Kan akışı için.'' diye cevap verdi.
    Ben hemen adamı elimle uzaklaştırdım ve hastaya yaklaşmamasını söyledim. Çünkü ben de,  özellikle silah yaralanmalarına karşı müdahale için birçok defa ilk yardım kursu görmüştüm ve vücudunda iç veya dış kanaması olan birinin ayaklarını kaldırınca kanın çoğunun vücuda gelmesinden dolayı kanamanın artacağını ve hastanın ölüm riskinin yükseleceğini biliyordum.
    Adam ya kurs görmemiş veya kurs esnasında anlatılanları dikkatli dinlememiş olmalıydı. Söylediği şey sadece kalp krizi geçirenlerde bir işe yarıyordu.
    Bu sırada bizi gören herkes hastanın başına toplanıp bir şeyler sormaya başladı. Ben hastanın bunaldığını görünce herkesi bahçenin dışına çıkardım. Biraz sonra da ambulans geldi. Boyunluk takarak hastayı sedyeye aldılar ve götürdüler.
    Ben gelecek kötü haberi beklerken kızından telefonla adamın önemli bir şeyi olmadığını ve sadece kaburgalarından birinin incindiğini öğrenince rahat bir nefes aldım.
    Bu olay bana büyük bir ders oldu.
    O günden beri artık vücudumun daha dinç kalması için daha fazla hareket etmeye dikkat ediyorum. Kızımı almaya okula gidince bile o çıkana kadar okulun önünde (diğer veliler bana tuhaf tuhaf baksalar da) volta atıyorum.
    Balkondan aşağıya bakmam gerektiğinde kesinlikle vücudumun ağırlık noktasının içerde olmasına dikkat ediyorum.
    Balkondan veya pencereden dışarıya asla çıkmıyorum.
    Arada bir temizliğe gelen kadını, salon penceresinin içeriden uzanamayacağı kadar uzağındaki camı silmek için pencere içine çıkmasına müsaade etmiyorum.
    Her türlü sesi dikkatle dinliyorum.
    Evden çıkınca önüme bakıp yürümek yerine etrafıma bakınarak kontrol ediyorum.
    Haaa, bir de; polis imdat, jandarma, ambülans vb. gibi bütün numaraları telefonuma kaydettim.
    Artık evimin, güvenlik kadar emniyet açısından da riskler taşıdığını ve bazı temel tedbirleri almadan hiçbir şey yapmamam gerektiğini biliyorum.
    Size de daha dikkatli olmanızı öneririm.
    Saygılar sunarım.
    Mehmet Çanlı (24.10.2017)

Not: Bu yazıyı beğendiyseniz alttaki butondan facebook, twitter, pinterest ve G+ tuşlarına basarak arkadaşlarınızla paylaşırsanız sevinirim. Teşekkürler.