.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

27 Eylül 2017 Çarşamba

Irak'ın kuzeyindeki referandum kimin işine geliyor?


Irak'ın kuzeyindeki referandumu dünyada bir tek İsrail ve diasporası gayet kararlı ve istekli bir şekilde destekliyor. 
Neden acaba? 
Bence bunun Barzani'nin Yahudi olduğunu iddia edenlerin söyledikleriyle hiçbir alakası yok. 
Sorun şu: İsrail kurulduğu günden beri Araplarla savaşıyor ve sürekli güvenlik endişesiyle yaşıyor. 
Bu tüm İsrail politikalarına ve hatta basit devlet faaliyetlerine bile yansıyor. 
Ben Londra'da görev yaparken bir defa İsrail elçiliğinde verilen resepsiyona gitmekle görevlendirilmiştim. İçeri girmek için uygulanan güvenlik prosedürü, ne İngilizlerin Savunma Bakanlığı ve daha gizli işlerin yapıldığı JTAC, ne de Türkiye'nin herhangi bir askeri kurumunda rastlamadığım kadar sıkı bir prosedürdü. Üç kademeli bir güvenlik kontrolü uygulanıyordu. 
Bu kontrolden sıkılan birçok ülke ataşesi İsrail resepsiyonlarına gitmek istemediğini söylüyordu. 
Bu da İsrail için uzun bir süre daha katlanamayacağı önemli sorunlara sebep oluyor. 
İsrail ne yaptıysa güvenlik endişesi sorunundan kurtulamadı. 
Şu anda İsrail halkı ve Yahudi diasporası bu politikadan bıkmış durumda ve çoğu Yahudi artık daha fazla çatışma ve daha fazla güvenlik endişesi istemiyor. 
Ama bunun için Arapların ikna edilmesi gerek. 
Ancak bu oldukça zor. 
Çünkü Araplar İsrail'in işgal ettiği ve milyonlarca Yahudi yerleştirdiği toprakları geri istiyor ama İsrail bu toprakları geri vermek istemiyor. 
Zaten veremez de.
Çünkü o toprakları verirse iç savaş yaşar ve İsrail çöker. 
Bunun yerine daha basit bir çözüm buldular.
Aslında bu yeni bulunmuş bir çözüm değil. 
20-30 senedir düşündükleri ama uygun şartların ilk defa bu gün oluştuğu bir çözüm. 
Bu çözüm: Ortadoğu'nun siyasette etkin olan etnik ve kültürel yapısını değiştirmektir. 
Bunun için Irak Arapları Şii ve Sünni olarak bölündü. 
Suriye de en az dört parçaya bölündü. 
Ama bu yeterli değil. 
Çünkü bu yapılar henüz bağımsız devletler değiller ve uluslararası politikada etkinlikleri çok az ve dolaylı. Uluslararası politikada rol oynayabilecek yeni bir aktör lazım. 
Ortadoğu yıllardır; Arap ve Yahudi gibi akraba iki kültür ile Fars ve Türk gibi farklı iki kültürün devlet kurup uluslararası politikaya dahil olduğu bir kombinazon üzerinde yürüyordu. 
Bu durumdan ise her zaman İsrail rahatsız oluyordu. 
Çünkü diğer üç unsur konu İsrail olduğunda dini sebeplerle genellikle bir araya gelebiliyordu.
İsrail, Humeyni devrimi öncesinde İran ile daha sonraki dönemde Türkiye ile işbirliği imkanları arayarak bu birliktelikte zaman zaman çatlaklar oluşturabiliyordu ama bunun güvenilir bir yöntem olmadığı İran devrimi ve One Minute olayı ile ortaya çıktı.
İsrail'in şimdi yapmaya çalıştığı bu dörtlü yapıya yeni bir oyuncunun dahil olmasını sağlamak.
İsrail kendisinden önceki üçlü kültürel yapıya girdiğinde bu çok zor ve çatışmalı olmuştu. 
Şimdi yeni bir oyuncu, mevcut dörtlü yapıya dahil olunca bütün dikkatler bu sisteme yeni girmeye çalışan beşinci unsura yönelecek ve muhtemelen bu sebeple çatışmalar çıkacaktır. 
Bu sayede İsrail üzerindeki baskı ortadan kalkacak ve belki de yıllardır yapamadığı şeyi, yani işgal ettiği toprakların İsrail'e ait olduğunu Araplara, İran'a ve Türkiye'ye kabul ettirecektir. 
Bence olan biten bundan ibarettir. 
Konunun dinle veya Barzani'nin Yahudi olmasıyla alakası yoktur.
Saygılar sunarım.
27.09.2017.

FETÖ, PKK ve Barzani AKP Hükümetini Nasıl Kandırdı?


Bizim oralarda eskiden çok antılan bir fıkra vardı. 
Bu fıkra genellikle; birisinden kendisine kötülük yaptığı için her yerde şikayet eden ama bu kötülüğün aslında sadece şikayet ettiği kişiden değil, kendisinin de bu hareketi istemesinden kaynaklandığına inanılan kişiler için anlatılırdı. 
Fıkra şöyle:
''Kadının biri komşusunu, kendisine tecavüz ettiği iddiasıyla mahkemeye vermiş. Mahkeme günü kadın ve davalı adam ile avukatları hakim karşısına çıkmış. Hakim kadına olayın nasıl olduğunu anlatmasını söylemiş. Kadın da başlamış anlatmaya.... 'Hakim bey.... Ben hayvanlara saman vermek için dama (ahıra) girdim. Biraz sonra şurada duran komşumuz dama girdi ve kapıyı kapattı. Zorla başımı bastırdı ve yüzüm samanlara gelecek şekilde eğdi. Sonra da şalvarımı çıkarıp bana tecavüz etti.' Hakim kadını dinledikten sonra bir kadına bir de ona tecavüz ettiği iddia edilen adama bakmış. Adam en fazla 155 santimetre boyunda ve adeta cüce biriymiş. Kadın ise en az 180-185 santimetre boyunda ve adama göre çok iri biriymiş. Hakim şaşkın bir şekilde sormuş: 'Kızım... Senin anlattığından ben bir şey anlamadım. Bu adam senin boyunun yarısı kadar. Sana tecavüz etmek için onun boyu yetmez ki!' demiş. Kadım hafifçe gülümsemiş. 'Evet hakim bey, doğru söylüyorsunuz. Boyu yetmedi zaten...' demiş. Hakim daha da şaşırmış ve 'O zaman bu adam sana nasıl tecavüz etti?' diye tekrar sormuş. Kadın mahcup bir şekilde gülümsemiş. 'Eeee.... Hakim bey... Baktım boyu yetmiyor, azıcık ta ben çömeştim (Çömeldim veya ayaklarımı bükerek aşağıya doğru eğildim manasına gelir).' demiş.''
Şimdi bizim hükumetimizin konuşmalarına bakınca nedense benim aklıma bu fıkra geliyor. 
Neymiş efendim? 
FETÖ bunları kandırmış, PKK bunları kandırmış ve şimdi de diyorlar ki Barzani de bunları kandırmış. 
Bırakın bu ayakları da itiraf edin artık kardeşim. 
Fıkradaki adam ve kadına benzer şekilde, bu örgütlerin boyu da, çapı da devletle kıyaslanamayacak kadar küçük. 
Siz çömeşmeseydiniz sizi kandıramazlardı.
Azıcık ta siz çömeştiniz. 
Hatta olaylara bakınca diyebilirim ki azıcık ta değil, bayağı bir çömeştiniz. 
Hatta adamı kolundan çekip ahıra sokan da, kapıyı kapayan da sizdiniz.

Saygılar sunarım. 
27.09.2017.

19 Eylül 2017 Salı

Suriye İç Savaşının Ekolojik Sebepleri; kuraklık, su savaşları ve su stratejisi.


SURİYE'NİN SU'YU ÇIKTI, KİMSENİN HABERİ YOK. 
Suriye iç savaşı başlamadan önceki 5 yılda, özellikle Suriye'nin kuzeyinde, köyden kente göç patlama yapmış. 
Bazı yabancı uzmanlar bunda, 5 yıl boyunca bu bölgede yağış miktarının düşüş göstermesine paralel olarak tarımın çökmesinin etkili olduğunu söylemektedir. 
Bu yöndeki raporlara dayanarak bazı yabancı televizyon kanallarında yapılan programlarda ise bunda Türkiye'nin yaptığı barajların su akışını azaltmasının da etkili olduğundan bahsediliyor. 
Yani yıllardır sözü edilen Ortadoğu'daki su savaşları başlamıştır ve bunun ucu Türkiye'ye de dokunacak gibi görünmektedir.
Ama bizim ne hükümet çevrelerinden, ne basından, ne televizyonlardaki strateji ve güvenlik uzmanlarından, ne de üniversite çevrelerinden bu yönde bir yorum, açıklama veya araştırma yapıldığını görmedim/duymadım. 
Yabancı uzmanlar IŞİD'in oldukça hızlı bir şekilde büyük bir bölgeyi kontrol altına almasının sebebini de, bu durumun bilincinde olarak, su stratejisi uygulamasına bağlamaktadırlar. 
Bu strateji gereğince IŞİD Fırat ve Dicle Nehri kıyılarındaki stratejik bölgeleri ele geçirerek suyu kontrol altına aldığı ve böylece susuz yaşaması mümkün olmayan halkı yanına çektiği söylenmektedir. 
Bu stratejik mevkilerin en önemlisi de çok önemli bir su rezervi olan Musul bölgesindeki barajdır.
Musul ise suların ve yolların kesişme noktasında olan stratejik bir mevkidir. 
IŞİD te Musul'u ele geçirdikten sonra gücünün zirvesine ulaşmıştır. 
IŞİD ayrıca bu suyu tankerlerle veya borularla satarak büyük paralar kazanmıştır. 
Bizde bu yönde hiçbir değerlendirme duymamak beni üzüyor. 
Önümüzdeki yıllarda küresel ısınmaya bağlı olarak su yüzünden muhtemelen daha birçok savaş ve mücadele ortaya çıkacaktır. 
Bizim yetkililer bir an önce buna yönelik stratejiler belirlese uygun olur diye düşünüyorum. 
Yoksa iş işten geçtikten sonra üzerine bir bardak soğuk su içmekten başka çaremiz kalmayacak.
Tabii o bir bardak suyu bulabilirsek. 
Çünkü bu ülkenin batısında bile ben küçük bir çocukken 5-6 metreden bol miktarda su çıkarken şimdi su seviyeleri 200 küsur metrelere düştü. 
Saygılar sunarım. 
(17 Eylül 2917)